>

DİĞER HABERLER

Spor yap, spor yap!

Editörüm kulaklarımı çekecek diye korktum. Sürekli kitaplardan mı bahsedilir kardeşim! Hiç mi yaşamıyorsun sen, demezler mi adama? Mürsel Sezen’in yazısını okumak için tıklayın.
 
   
 
 
     
Gazeteler, dergiler, televizyon adeta insanın peşinden koşuyor; “Spor yap, spor yap. Sağlıklı kal, genç görün vs.”
Ben de istiyordum spora başlamayı ama iş, iş çıkışı başka işler derken hiç fırsat kalmıyor spora. Baktım ki ertelemelerin sonu yok.
İki spor ayakkabı, iki de eşofman alıp çaldım spor salonunun kapısını. Daha önce de başlamıştım, başıma gelecekleri biliyordum.
Önce zorlanacaktım ama iki hafta sonra kuş gibi çıkmaya başlayacaktım salondan.
Oysa hiç de öyle olmadı.
Hocamız -ona Nazi diyorum- turşumuz çıkana kadar yordu bizi. Spora her gittiğim günün sabahı dayak yemiş gibi uyandım.

Meryem Hoca hareketlere hafifçe başlatıyor, ağırlaştırıyor ve hafifleterek bitiriyordu. Dersten bile ağrısız sızısız çıkıyorduk. Spordan çıkınca hızımı alamıyor, üstüne bir de bulaşıkları yıkıyor, yemek yapıyor, akşam da diskoya bara gidip bir güzel zıplıyor, sabah da işe dinç geliyordum.
Nazi öyle mi ya? Hart diye başlıyorsun spora; “Hızlı hızlı hızlı, hadiiii kaldırın poponuzu! İndirmek yok bacakları, hadiiiiiiii, haydiiiii” diye sürekli bağıran bir tip.

Benim bildiğim spor bu değil. Bu kamufle edilmiş Nazi kampı. Parayla işkence satın almak. Sürekli dayan dedim, alışacaksın dedim. I-ııh alışamadım.
Kulise başladım. “Arkadaşlar! Bu hoca bizi kanırtıyor, bu iş böyle olmaz. Bu kadar acı hissetmememiz lazım” diye. Kimileri Nazi’yi savundu, çünkü Nazi diyordu ki; “Canınız acımadan o kiloları veremezsiniz!”
Kimileri de; “Karşılaştırma imkanımız yok, herhalde böyle oluyordur bu iş” deyip çıktı işin içinden.

Spora giderken yemek yenmiyor, aç da gidilmiyor. Bu yüzden akşamları 4-5 gibi bir tost yemeye, spordan dönünce de bir bardak süt içmeye ya da meyve yemeye başladım.
Zaten öyle yoruluyordum ki titremekten yemek hazırlamaya mecalim kalmıyordu.
Başladıktan iki hafta sonra bir cumartesi günü, canım tatlı istedi. “O kadar spor yapıyorum, bir dilim çikolatalı pastadan ne olacak” dedim ve yedim. İşin garibi pazar da canım aynı pastadan çekti.
Pazartesi işyerimizdeki cafeden brownie sipariş ettim. Sonraki günler browniesiz yaşayamaz oldum. Tatlıya hiç düşkünlüğüm olmadığından “herhalde vücudumun ihtiyacı var” diye düşündüm”
Spor çıkışı da öğünlerimi aksatmayayım diye sebze yemeklerini devreye soktum. Yemeği yemem akşamın dokuz buçuğunu buluyordu ve ne olduğunu anlayamadan mutsuz son!
Kilom tavan yaptı.
Sonra bu kadar hızlı spor yapmanın pek de yararlı olmadığını bir çok kaynaktan teyit ettim. Uzmanlar; “Her gün yarım saatlik hafif bir sporun haftada üç gün, birer saat yapılan yoğun spordan daha iyi olduğunu söylüyordu.”
Kendimi kanırtmanın alemi yoktu, salona gitmeyi bıraktım.
Şimdi her gün yarım saat kendi başıma yapıyorum egzersizlerimi.
Hem daha dincim, hem akşam yemeğini kaçırmıyorum, hem de eski kiloma geri döndüm.

Üç kilo daha verirsem bu iş tamamdır!

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>