>

DİĞER HABERLER

Bu hafta başrolde kan var

"...korku klasiğinin yeniden çevrimi "Ölülerin Şafağı" ve gerilim ile bilim kurguyu harmanlayan "Kelebek Etkisi"... Talip Ertürk haftanın filmlerini yorumluyor.
 
   
 
 
     
Bu hafta hz. İsa’nın çilesine tanık olacağız. Mel Gibson’ın İsa peygamberin son 12 saatini anlattığı "Tutku: İsa’nın Çilesi" yarattığı tartışmaların ve müthiş gişe zaferinin ardından ülkemizde. Haftanın ‘peygambere kafa tutan’ filmleri ise, korku-gerilim sularında yüzen iki yapım; aynı adlı korku klasiğinin yeniden çevrimi "Ölülerin Şafağı" ve gerilim ile bilim kurguyu harmanlayan "Kelebek Etkisi"…

İsa’nın kanlı çilesi

Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi / The Passion of the Christ

2004 yılının sinema olayının altında Mel Gibson’ın imzası var. Koyu bir katolik olan Gibson’ın, Hz. İsa’nın son 12 saatini anlatmaya soyunduğu "Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi", henüz çekim aşamasında olay olmuş, bir süre dağıtımcı bulamadıktan sonra, sınırlı sinemada gösterime girebilmiş, ancak tüm bu olumsuz koşullara rağmen seyirciden büyük bir ilgi görmüştü. Yurt dışında Yahudi düşmanlığını körüklediği iddiası ile gündemde kalan filmde hz. İsa rolünde Jim Caviezel var. Tümüyle İncil’e bağlı kalarak çekilen filmde, Meryem Ana’yı Maia Morgenstern, Maria Magdalene’yı ise Monica Bellucci canlandırıyor… "Tutku" aynen tahmin ettiğimiz gibi ‘dini’ bir film: görsel bir İncil tasviri. Mel Gibson tüm hikayeyi aynen İncil’de anlatıldığı gibi görselleştirmiş, kişisel yorumunu ise hz. İsa’ya yapılan işkenceleri abartmakta kullanmış. Bir noktadan sonra İsa peygambere yapılan işkence öyle bir noktaya geliyor ki, işkence edilenin bir peygamber olması önemini kaybediyor. Bu durumda işkence edilenin herhangi bir insan, hatta katil Barabas olması bile aynı acıma hissini uyandıracağından, Mel Gibson amacından sapmış oluyor. Filmin yurt dışında gördüğü büyük ilgiyi, ülkemizde "Çağrı"nın her yayınlanında ciddi bir izleyici kitlesi tarafından yeniden izlenmesi ile açıklayabiliriz. Diğer yandan Tutku, yalnızca Hristiyanlar için çekilmiş bir film. İncil’e hakim olmayan ve hz. İsa’nın yaşamının ayrıntılarını bilmeyen izleyiciler için, filmdeki birçok ayrıntıyı kaçırmak mümkün. Gibson’ın filme layığıyla yediremediği geri dönüşleri, hikayeyi derinleştirmekte ve mekan kısırlığını kırmakta yetersiz kalıyor. Ayrıca Gibson Hristiyanlık’la ilgili tartışmalara taraf olmamak için hz İsa’nın ölmeden önce sarfettiği "Tanrım, tanrım beni niçin terk ettin?", "Baba, ruhumu senin ellerine bırakıyorum" ve "Tamamlandı!" cümlelerinin hepsini filminde kullanmayı tercih etmiş… Sonuç olarak sinemasal erdemleri hayal kırıklığı yaratacak kadar az olan Tutku, ana akım sinemanın gördüğü en ‘kanlı’ film olarak, sinemasal başarısı ile değil, kanlı bir et parçası halindeki Jim Caviezel figürü ile hatırlanacak gelecekte…

Cehennemde yer kalmadı sizi dünyaya alalım

Ölülerin Şafağı / Down of the Dead

Korku sinemasının sıkı takipçileri arasında George Romero’nun zombi üçlemesini bilmeyen yoktur herhalde. Üçlemenin 1978 tarihli ikinci ayağı "Ölülerin Şafağı", bu kez bir yeniden çevrimle karşımızda. Sarah Polley, Ving Rhames, Jake Weber ve Mekhi Phifer gibi hatırı sayılır isimlerden müteşekkil bir oyuncu kadrosunu bir araya getiren film, korku sinemasının özel efektçi ‘baba’larından Tom Savini’yi de minik bir sahne ile perdeye taşıyor. Yönetmen Zack Snyder, kült niteliğine ulaşmış bu başyapıtı yeniden çekmekle riskli bir işin altına girmiş, ancak altından kalkmayı da becermiş. Ölülerin Safağı, minik değişikliklerle olay örgüsünü aynen koruyor, ancak bu filmin temposu orijinaline nispeten biraz daha yüksek. İlk bölümde gayet iyi ilerleyen hikaye bir noktada ciddi olarak tıkanıyor, ancak çabuk toparlanıyor ve film yumuşak bir geçişle finale doğru uzanıyor. Filmin başrolünde aslında ‘yaşayan ölüler’ var, ancak 2004 yapımı Yaşayan Ölüler’in zombileri, orijinal filmdeki ‘şapşal’lıklarından sıyrılmış, maşallah gayet hızlı ve çevikler. Yaşayan Ölüler’de bir anda başgösteren salgın bir hastalık nedeniyle, tüm dünyada ‘yaşayan ölüler’ cirit atmaya başlıyor. İlk şaşkınlığın ardından hayatta kalmayı başaran bir grup insan, bir alışveriş merkezine sığınıyor, ancak ‘insan eti’ne aç ‘yaşayan ölüler’ kısa sürede burayı abluka altına alıyorlar… Film, sonuç olarak seyircinin iyi vakit geçirmesini sağlıyor, kan efekti miktarı ve sansasyon farkı ile Tutku’ya geçilmesine rağmen, haftanın en elle tutulur filmi…

Sevda, kelebeğin kanadında

Kelebek Etkisi / The Butterfly Effect

MTV kuşağının iki kahramanı Ashton Kutcher ve Amy Smart’ın başrolünü oynadığı, bilimkurgu motifleri ile süslü "Kelebek Etkisi", hafıza sorunlarından muzdarip genç bir adamın çevresinde gelişiyor. Kelebek Etkisi, Özellikle ABD’de sürpriz bir gişe başarısına imza attı, ilk elden filmin ilgi çekici özellikleri olduğu da bir gerçek. Özellikle, çekici temalarla örülü hikaye, seyirciyi siçine çekmekte başarılı, ancak ortada ciddi bir tempo sorunu var ve bir noktadan sonra film kendini tekrar etmeye başlıyor. Yönetmen Eric Bress ve J. Mackye Gruber, ellerindeki temaları işlemekte yetersiz kalıyorlar, hemen örnekleyelim; filmde çocukluğu sorunlu geçen karakterlerin hepsi büyüyünce akıl hastası, katil ya da psikopat oluveriyor… Ashton Kutcher inandırıcılıktan çok uzak, kendisinin 13 yaşındaki halini oynayan John Patrick Amedori bile Kutcher’den daha başarılı… Kelebek Etkisi’nde, tüm kötü anılarını bilinçaltına atan, ve yıllar sonra günlükleri sayesinde kayıp anılarına geri dönüp onları değiştirme gücü olduğunu fark eden Evan hikayenin merkezinde. Ancak Evan’ın yaptığı her değişiklik, kendisinin ve çevresindekilerin yaşamının tümüyle değişmesine neden oluyor… Haftanın bu ‘en zayıf halka’sını, festival döneminde biraz Hollywood havası almak isteyenler tercih edebilir…



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>