>

DİĞER HABERLER

Hayallerim gerçekleşiyor mu?

"...Bugün doğumgünüm. Hayatımın anımsadığım bölümlerini anlatmaya ve hayatın kritiğini yapmaya devam ediyorum...." Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Hayallerim gerçekleşiyor mu?

Bugün doğumgünüm. Hayatımın anımsadığım bölümlerini anlatmaya ve hayatın kritiğini yapmaya devam ediyorum.

Üniversitenin ilk yılı oldukça doyurucu bir yıldı. İlk defa kendim gibi yazmak isteyen insanlarla karşılaştığım için çok memnundum.
Sosyal bilimlerde bilimsel araştırma yapılabileceği savıyla kurulmuş olan Akademedya’da günümüzün büyük bir bölümünü geçiriyor ve birbirimizi seviyorduk.
Bu arada sınavları, ders notlarını, okuduğumuz kitapları, birlikte çıkardığımız dergileri paylaşıyor (arada ayak altında dolaşan kedimiz Entel’i mıncıklıyor) ve birbirimizi anlayacağımızı çok iyi biliyorduk.
Lakin bütün gün odaya girenler, çıkanlar, sınavlar, yetişecek ödevler, yazılar derken bir türlü birbirimize özel zaman ayıramıyorduk.
Bir gece oturup Z.’ye uzun bir mektup yazdım. Hoşuna gitti ve o da bana cevap gönderdi. Y. zaten yazdıklarını düzenli olarak bana okutuyordu. A. sadece ayak fetişizmi ile ilgili şiirler yazıyor ve bunları bizimle paylaşıyordu (36 numara ayakkabı giyen bir kadınla evlendi)
S. ortada uçuşan bu mektuplara şiddetle itiraz etti. Ona göre iletişim göz göze kurulmalıydı. Mektuplaşmak ikiyüzlülüktü. Onunla aynı fikri paylaşmadığımı belirten uzun bir mektup döşendim. O da bana cevap yazdı.
Mektubunun ilk sayfasına Entel’in karikatürünü çizmişti, kedimiz sayfanın kenarında oturuyordu, mektup uzadıkça uyukluyor, bebek sahibi oluyor, son sayfada da kuyruğunu kıvırtıp gidiyor ve mektup şöyle bitiyordu;
“Bu mektup yazılırken 2 paket Maltepe, 2 tükenmez kalem, 9 sayfa kağıt, 2 talaş böreği, üç bardak çay tüketilmiş ve çok çok sevgi üretilmiştir.”
Evet, o yıl çok sevgi ürettik ve o mektuplar sayesinde yazma becerimizi gözle görülür ölçüde geliştirdik.

Yazmakdan ilk kopan A. oldu. Okulun koridorunda pencereden sonbaharı seyrederken bir gün A; “Artık yazamıyorum dedi, gündelik hayatın içine girdiğimden beri koptum yazmaktan... Buraya işe geliyor ve inanır mısın İETT otobüsünde ayakta uyuyabiliyorum”
“Olmaz öyle şey” dedim.
“Oluyor” dedi, “Sana da olacak. Çalışmaya başladıktan sonra yazamayacaksın. Günlük rutin bambaşka bir şey. Yaratıcılığı öldürüyor.”
İnanmadım o gün ona. Böyle bir şey benim başıma gelmez sanıyordum.

Sonra... Bir rüzgar esti... Hepimiz farklı yerlere savrulduk. Z. Fransa’ya yerleşti, S. akademik kariyerini bırakıp Dalyan’da bir otel işletmeye başladı. Y. Kral TV’de çalışıyor, A. da muhtemelen hala öğretim görevlisi.

Z. ile Fransa’ya yerleştikten sonra bir süre daha mektuplaştık. Renkli kağıtlar, kalemler için neredeyse her gün arşınladığımız Cağaloğlu’ndaki turlarımızı unutmamış olacak ki bana renkli mektuplar, defterler gönderdi. Mektuplarını Sartre 'ın, Simone de Beauvoir’ın, Cortazar’ın oturduğu kafelerden yazdı.

Hayallerimiz gerçekleşti mi?

Tezer Özlü, Yaşamın Kıyısı’nda adlı kitabında 40’lı yaşlarının başında ölen bir arkadaşlarından bahsetmişti. “Hep hayatı erteliyor ve yaşamayı yarına bırakıyorduk. Sonra o öldü ve anladık ki, hayat onun yaşadığı kadar” demişti.
Kimse beklediği, istediği noktaya gelemedi.
Türkiye koşulları hayallerden ağır bastı fakat Paul Auster’in 32’sinden sonra yazmaya başladığını hesaba katarsak, hala hiçbir şey için geç değil.
Bu özel günde Tezer’in “carpe diem”ini, Auster’in umudunu alıyorum yanıma.
Bunlar da benim kendime doğumgünü hediyem.
Doğum günüm kutlu olsun. İyi ki doğmuşum.

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr





Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>