>

DİĞER HABERLER

Nedir Bu Kadınların Derdi?

Yasemin Uludoğan'ın yeni yazısını okumak için tıklayın!
 
   
 
 
     
Oldum olası şiirden pek hoşlanmamışımdır. Şiir bana her zaman zorlama bir sanat gibi geliyor. Nedenini bilmiyorum. Bu yanımı duyan pek çok insan şaşırıyor "aman tanrım nasıl şiir gibi güzel birşeyi sevmezsin" diye. O zaman onlara "Tiyatrodan ve tiyatroculardan da hiç hazzetmem" diyorum. Daha bir şaşırıp "haydaa o da niye" diyorlar. "Çünkü tiyatrocular iş icabı canlandırdıkları karakterlerin arasında kaybolarak kendi öz kişiliklerini kaybediyorlar" diyorum. İşte bunu da söyleyince karşımdaki "Sanat Özürlü sende! Hıh!" ifadesini suratının ortasına yerleştiriyor ki benim hayattaki yegane eğlencelerimden biridir bu ifadeyi insanların suratına bir anda davet etmek.

Bir istisna var benim için: eğer şiir de tiyatro da bir şekilde müzikle başarılı bir şekilde yoğrulmuşlar ise benim için anlam kazanmaya başlıyorlar. İşte o zaman sanatın bu iki dalına biraz da olsa sempatiyle bakabiliyorum. Çünkü benim için müzik tüm sanatlardan üstün geliyor. Böyle düşünmemin sebebini ben de bilmiyorum sanırım sebebi genlerimde gizli.

Durum böyle olunca konuyla ilgili ciddi bir hassasiyet söz konusu oluyor bende haliyle… Fazla ilgi alanıma girmese de bazen bizim müzik piyasamızda ne oluyor ne bitiyor diye yerli müzik kanallarını izliyorum. Sonuçta bir şekilde müzikle uğraşıyor, öyle ya da böyle müzikten para kazanıyorsanız o işin gündemini iyi takip etmeniz gerekiyor. İnsanlar ne dinliyor, dillerine hangi şarkılar dolanıyor, halkın müzik zevki ne yöne doğru gidiyor falan filan… İşte bugünkü yazıma ilham ve konu kaynağı olan hadise bir kaç gün önce bir müzik kanalında vuku buldu.

Yok, aslına bakarsanız öyle ahım şahım bir olay değil ama hassassız ya sonuçta müzik konusunda, ben görür görmez epey bir rahatsızlık hissettim sinir uçlarımda.

Önce Yıldız Tilbe çıktı yepyeni klibiyle, o kendine özgü ve çok sevdiğim dansıyla, kıpır kıpır bir şarkı yapmış yine. Nakarata gelene kadar pek dikkat etmemiştim şarkının sözlerine ama birden Yıldız "Yürrrüü ancaa giderrsinn" diye bağırınca bende elektroşok etkisi yarattı, elimde değil ne yapayım. Bir an düşündüm de o Yar’e canını, ömrünü hayatını veren Yıldız Tilbe bu sefer bu Yar’e epey sinirlenmiş olmalı ki böylesi duygusal bir kadına, bırakın onu hiçbir kadına yakıştıramayacağım bu eli maşalı jargonunu şarkının en can alıcı noktasına yapıştırıvermiş.

Derken Yıldız’ın klibi bitti hareketli bir şarkı daha başladı ki şarkıcıyı eskilerden hatırlıyorum; birkaç yıl önce Prestij Müzik’in Kral TV ödüllerini hamuduyla götürdüğü bir gece en iyi çıkış yapan bayan sanatçı ödülünü almıştı; Elif Karlı. Bir de baktım ki kadıncağız bir şeylere isyan edercesine klibin başından sonuna kadar tıfıl bir adamcağıza nefret dolu bakışlarla gözlerini patlata patlata bakıyor (ama bunu tıfıl bey değil sadece biz izleyiciler görebiliyoruz); yetmiyor bir de bu çapkın tıfıla bağıra bağıra "sen hem kötü, hem kaba, hem sabasın" diyor.

Haydiiiiiiii…Bu ne şimdi?

Hani Rüstem Batum’un beyin tokatlayan bir Talk Show’u vardı ya eskiden, bir beyini şap şap tokatlardı programın başında, işte ben de aynı etkiyi beynimde hissettim o an. Hanımefendinin korkutucu, delici, yıkıcı bakışlarını geçtim, Sen Kötüsün’ü geçtim, Sen Kabasın’ı da geçtim de "Sen Sabasın" ne demek?????? Hadi kaba-sabasın diye bir deyim vardır kabul, ama bunların ayrı ayrı cümle içinde kullanıldığına ben bugüne kadar hiç rastlamadım. Şarkı yazarı (kim olduğunu inanın bilmiyorum) aklınca Türkçe’ye yeni bir tabir mi eklemek istemiş yoksa şarkı insanların ağzına dolansın diye bir sinerji mi yaratmaya çalışmış?

Nedir bu kadınların derdi Allahaşkına?

Sanatçılar yaptıkları ile büyük kitlelelere örnek olan şahıslardır. Sanatçı beynini kullanarak yaratır, hayatı güzelleştirir, pek çok genç beyine örnek olur, hatta bazılarının hayatına yön verir. Şimdi bir düşünün televizyon aşığı küçük bir kızınız var ve ortalıkta birden bağıra bağıra "Yürrrü ancaa gideeerrsin" diye şarkı söylüyor, sonra size bir arkadaşını anlatırken "Anneeee okuldaki Murat var yaaa, çok Saba bi çocuuk" diyor.

İşte bu noktada ben dağılıyorum; çünkü müziğin bu derece basit, akıllı yaratıcılıktan uzak sözlerle yoğrulup yozlaştırılması ve kitleleri etkileyip bakış açılarını gittikçe daraltması müzik adına gerçekten iyi şeyler yapan insanlar adına beni çok üzüyor; Çünkü biliyorum ki gerçekten çok iyi eserler üretebilen insanların pek çoğu "fazla kaliteli" oldukları gerekçesiyle eserlerini sadece kendilerine saklamak zorunda kalıyorlar. O zaman da ortalık bu eşsiz sanat şaheserlerine (!) kalıyor

Sizce neden?

Hadi size bir kaos daha: Türkiye’de sanatçı mı halkın zevklerine yön veriyor yoksa halkın zevkleri doğrultusunda mı sanatsal üretim yapılıyor? Ben bu iki soru işareti arasında sıkıştım kaldım. Çıkış yolu bulmaya kalksam bu yazı bitmez. Zaten buraya kadar okuduysanız da sabrınızdan ötürü teşekkürü bir borç bilirim.

Özetle ben diyorum ki: Allahaşkınıza bir kendinize gelin hanımlar, iki dakika mola verin; gerek mimikleriniz, gerek yorumunuz, gerek sözlerinizle kimlere örnek olduğunuza şöyle bir bakın, kimler için ne kadar önem taşıyabileceğinizi bir düşünün ve oradan yolunuza devam edin. Daha da birşey demiyorum… Diyemiyorum… Gerisi akıl- mantık meselesi…

Aslolan hayattır demiş ya şair,
Bence de aslolan hayattır,
Bununla birlikte:
Hayat müziktir;
Aslolan Müziktir…

Müziksiz kalmayın…..


DİP KÖŞE:

Şimdi müziksel sivrilik yaptık ya durmayız: Şunu merak ediyorum. Dilek Budak diye çok genç bir müzisyen bayan arkadaşımız atılmış bizim müzik piyasasının dikenli yollarına. Aşka Yürek Gerek adlı bir Rum şarkısını Türkçe söylüyor. Uyarlama, düzenleme, sözler vs…gerçekten çok başarılı. Peki bu kadar güzel bir şarkı nasıl olur da bu kadar ruhsuz ve duygusuz söylenebilir??? Dilek, belli ki şarkı yorumlama konusunda daha çoook yolun başında, yolu açık olsun, inşallah bir gün şarkı yorumlanırken şarkıdaki duyguyu dinleyiciye hissettirmenin de önemini ve gereğini anlar, o zaman da dileriz ki başarısı daimi olur.


FELSEFEL KÖŞE:

Bir erkeğin bir kadını elde edene kadar yapamayacağı şey yoktur,
o kadını elde ettikten sonra da yapacağı pek birşey yoktur.
Annem

GEREKSİZ KÖŞE:

Neden siyah büfemin üzerinde beyaz beyaz duran toz zerrecikleri beyaz gömleğime temas ettikleri zaman siyah siyah sırıtıyorlar?


Yasemin Uludoğan
yaseminabla@hotmail.com

-----------------------

Yasemin Uludoğan da kim oluyormuş?

Yaşı 25. Hem reklamcılık yapıyor hem müzik. Saçları kırmızı. Kedisi var. Meraklı. Hadi buna da burnumu sokayım, içimde kalmasın, dedi yazı yazmaya
başladı. Battı balık yan gider...


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>