>

DİĞER HABERLER

Salih baba...

"Odanın kapısından çıkınca soldan arka bahçeye gidiliyordu..." Ebru Ziyanak'ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Adam karanlığın o sessizliği içinde, takunyalarıyla geceyi melodilendiriyordu. Bir erkeğe göre kısa, zayıf, çelimsizdi. Evin dışındaki tuvalete gecenin hem karanlığı hem de ayazı içinde yavaş yavaş sağ bacağını çekerek ilerliyordu.

Evi bahçeliydi. Girişteki biri tek katlı, diğeri iki katlı evini odalarını mutfak birleştiriyordu. Mutfakta değil bir aileyi, elli aileye yetecek kadar kapkacak vardı. Tencereler alt dolaplarda üst üste diziliydi. Çuvalla mercimek, pirinç, patates vardı. Meyveler küçük leğenin içindeydi. Hepsi düzenli bir şekilde yan yana duruyorlardı. Mutfak tezgahı boydan boya beyaz fayanstı. Kaşık, çatal, tabak, küçük tüpler mutfağın devamı olan odadaydı. Burada kızartmalar yapılırdı. Yemek servisi de, bu odadaki küçük pencereden tek katlı eve kurulan masaya, herkesin elden ele dolaştırmasıyla yapılırdı. Bu oda da her yer sedirler, halılar, ermişlerin, babaların resimleri, Arapça yazılmış bir, iki yazı, kılıçlar, tesbihlerle doluydu.

Bu odanın kapısından çıkınca soldan arka bahçeye gidiliyordu. Orda küçük tek odalı bir ev daha vardı. İçinde yataklar, minderler, halılar, battaniyeler, yorganlar, küçük dolaplarda havlular bulunuyordu. Bahçede kuyudan su çekilen bir tulumba, koyunları ağırlamak ve kesmek için odacıklar vardı.

Ön bahçedeki diğer eve, merdivenlerle çıkıyorduk. Merdivenlerin tam karşısında, en büyük oda, diğer yanında onun yarısı kadar, öbür yanında da yarısından daha büyük evin sahibine ait bir oda vardı. Tüm odalar aynı şeklide döşenmişti. Her yer tertemizdi. Her gelen, giden misafirlerden sonra, komşular, eş, dost çarşafları balkonda yıkardı. Büyük oda ve ev sahibinin odasından türbeyi, yeşilikleri, sokakta kitaplar, akide şekerleri, kilimler, el işi çeyizler, turistik eşyalar satan dükkanları görebilirdi. Sabah ezanından sonra evlerinde uyuyan kimse olmazdı. Arnavut kaldırımlı sokaklarda, türkü, ilahi sesleri yükselirdi.

Sene de bir, iki kere ziyaret ettiğimiz bu eve gideceğimizi duyduktan sonra, gidene kadar uyuyamazdım. Ondan olacak hep yola çıkarken haberim olurdu. Sokağa bakan büyük oda da kadınlar, çocuklar kalırdı. Her çocuk burada çok mutluydu. Bense heyecandan kaldığımız iki günü doya doya yaşamak için olacak, hiç uyumaz, pencereden bakardım. Onu o akşamlarda gecenin soğuğunda, sessiz olmaya çalışarak yürümesini, dışarıdaki tuvalete gidişini görürdüm. Sene de bir, iki defa sadece iki gün gördüğüm bu adamı çok severdim. Nedenini bilmeden. Belki evini, zengin, fakir, yaşlı, çocuk, kadın, erkek, bir kişi, elli kişi demeden açtığı içindi. Belki, orda o sokaklarda özgürdük. Annelerimiz rahattı. Bilirlerdi kaybolmazdık. Kimse arabalardan, insanlardan korkmazdı. Eşeklere, atlara biner, top oynar, piknik yapardık, belki de bir sürü arkadaşım olmasını sağladığı için severdim onu. Belki o evin o güzel kokusunu, sıcacık, çıkarsız ilişkileri, herkesin yardımseverliğini, iyi, mutlu insanları, belki de hepsini severdim.

Bir kış tekrardan yola koyulduk. Ama bütün büyüklerimiz mutsuzdu. Oraya vardığımızda yoktu. Odası sessizdi. Hüznü sevmezdi, ‘ gelen göçer gider’ derdi, kimse ağlamıyordu, konuşmuyordu da. O gün ne ben, ne ağabeyim, ne kuzenlerim ne de diğer çocuklar ne eşeklere bindi, ne koştu, ne de güldü. Bugün düşünüyorum da, takunya sesini duyduğum an uyanırdım, ona kendimi göstermek isterdim. Beni sevmesini seviyordum.

Bugün internette kısaltarak yazdığımız, birbirimize sormadığımızı O 96 yaşında, tutmayan bacaklarınla bizim boyumuza kadar eğilip sorardı. ‘Nasılsın’ derdi. Ben ve diğer çocuklar orda sadece özgür değildik, biz orda bir yetişkindik. 5 yaşımın en güzel ve en hüzünlü hikayesi.

Salih BABA’NIN anısına….

Ebru Ziyanak
ebruziyanak@hotmail.com


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>