>

DİĞER HABERLER

Yumruklarım fukaralığa

"Her yıl son derece iyi çekilmiş, birinci sınıf birkaç Hollywood filmi ile müşerref oluyoruz biliyorsunuz." Talip Ertürk'ün yeni yazısı...
 
   
 
 
     
“Yumruklarım fukaralığa”

Cinderella Man


Her yıl son derece iyi çekilmiş, birinci sınıf birkaç Hollywood filmi ile müşerref oluyoruz biliyorsunuz. Önceki yıl, Son Samuray vardı bu kontenjandan hayatımıza giren, geçen yıl da Zafer Yolu / Seabiscuit. Bu yılın yüzeyi cilalı, içi boş Hollywood bombası ise Cinderella Man. Daha önce A Beautiful Mind / Akıl Oyunları ile hem gişede hem Oscarlarda büyük başarı kazanan Ron Howard-Russell Crowe ikilisini yeniden buluşturan yapım, Büyük Bunalım döneminde ringlerde fırıtına gibi esmiş ve halkın sevgili olmuş boksör Jim Braddock’un öyküsünü anlatıyor. Gelecek vadeden bir boksörken, ülkenin içine düştüğü ekonomik buhranın ve sakatlıkların etkisi ile canlı bir kum torbasına dönüşen Jim Braddock, sonunda 3 çocuğunu yetim bırakmak istemediğinden boksu bırakıyor. Lakin liman işçiliği ile geçinmeye çalışırken, tüm diğer aileler gibi dara düşüyorlar ve sonunda sıfırı tüketiyorlar. Tam bu sırada, Jim’in eski menajeri genç ve yetenekli bir boksörün karşısına çıkıp birkaç yumruk yemesi ile ona cazip bir teklif sunuyor. Lakin Jim hiç de öyle çıkıp kum torbası gibi duracak bir adam değil. Maçı kazanıyor ve şampiyonluğa giden yolda yeniden sol şeride geçiyor... Cinderella Man neresinden bakarsanız bakın iyi bir film gibi duruyor. Lakin hikayesini biraz eşelediğinizde samimiyetsizlik, karakterlerin üzerine gittiğinizde dağ gibi bir kartonluk önünüze dikiliyor. Film geçen yıl Zafer Yolu’nun yaptığını yaparak, çaresizliğe düşmüş bir halka aynı durumdaki boksör arasında paralellik kuruyor ve ‘aman umutsuzluğa düşmeyin sizin de şansınız gelecek’ demeye getiriyor. Russell Crowe yine gayet iyi, lakin filmin asıl yıldızı Paul Giamatti. Renee Zellweger ise yine in andırıcı olmayı beceremiyor...

Klon felakettir

Tanrıdan Gelen / Godsend


Henüz önceki hafta klonlama meselesi ile ilgili bir film izlemiştik; Ada. O bir Michael Bay filmi olduğundan klon teması ancak maceranın altına serilen bir sos görevi görüyordu. Bu hafta gösterime giren Tanrıdan Gelen’de işin ahlaki boyutuna vurgu yapılıyor ve insan klonlamanın yaratabileceği kötü sonuçlar gözler önüne seriliyor... Paul ve Jessie Duncan çifti sevimli oğullarını bir kazada kaybedince hayatları başların yıkılıyor. Ancak bu sırada dahi bilim adamı Richard Wells (Robert De Niro) ortaya çıkıyor ve çaresiz çifte klon teknolojisinin nimetlerinden yararlanarak oğullarını geri getirebileceğini söylüyor. Duncanlar bu gizli operasyonun denekleri olmayı kabul ediyorlar. Başlangıçta her şey yolunda gidiyor. Ancak minik oğulları öldüğü yaşını geride bıraktıktan sonra tuhaf ve saldırgan davranmaya başlıyor... Nick Hamm’ın yönettiği bu gerilim örneği, zaman zaman ürkütücü sahnelere imza atsa da, genelde sakin bir tonda ilerliyor. Klişeler resmi geçit yapıyor olsa da, film seyircinin ilgisini ayakta tutmayı beceriyor. Oyuncu kadrosu ise, başta Robert De Niro olmak üzere, bitse de gitsek havalarında.

Afrika’da sulu zırtlak aksiyon

Sahra / Sahara


Bu hafta gösterime giren her film, ‘bunu daha önce de görmüştük’ hissiyatı yaratıyor bünyede. Bol aksiyonlu hazine macerası Sahra ise, geçen sezondan iki filmin, National Treasure / Büyük Hazine ve Tears of the Sun / Güneşin Gözyaşları’nın bir kırması. Kahramanlarımız eski Dirk Pitt ve Al Giordino, iki eski deniz komandosu. Ordudan ayrıldıktan sonra hazine avcılığına gönül vermişler ve dünyanın dört yanında gizemli batıkların peşinden koşar olmuşlar. Filmin asıl adamı Dirk Pitt ise, Amerikan İç Savaşı sırasında taşığı altınlarla birlikte ortadan kaybolan Teksas gemisine takıntılı. Teksas’la ilgili bir ipucu yakalıyor ve Afrika’nın çalkantılı ülkelerinden Mali’ye gitmeye karar veriyor. Bu sırada ülkeden yayılan bir veba türünü araştırmak için yanıp tutuşan doktor Eva Rojas’la tanışan Pitt, bir yandan güzel doktora yardım ederken diğer yandan ona aşık olmayı ihmal etmiyor. Matthew McConaughey-Penelope Cruz aşkının başlamasına vesile olan Sahra, yukarıda bahsettiğimiz iki kötü filmden bile kötü. Clive Cussler’ın romanından uyarlanan filmde yönetmen Breck Eisner en güvenilir espirilerini sevimsiz Steve Zahn’ın eline teslim ederek baştan kaybetmiş zaten.

Gelen vurdu...

Esir Ruhlar / Prendimi L'anima


“Jung'un baştan çıkardığı Hitler'in öldürdüğü Sabina Spielrein'ın gerçek hikayesi”... Esir Ruhlar’ın tanıtım cümlesi tam olarak böyle. Film 1885 yılında Rostov'da doğan Yahudi Sabina Spielrein’in öyküsünü anlatıyor. 19 yaşında ağır depresyon teşhisi ile C.G. Jung'un hastası olan Sabina, tezi için örnek arayan Jung için ayağına kadar gelen şanstır. Lakin Sabina doktoruna aşık olmuştur bile...



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>