>

KÖŞE YAZILARI | ÇAĞATAY ÖZTÜRK

Tutamayacağınız Söz’leri Vermeyin!

"Kimse birbirine söz verdiği zaman diliminde, söz verdiği gibi dönmüyor(!). Geri aramıyor." Çağatay Öztürk`ün yeni yazısı...
 
   
 
 
     

‘DAVRANIŞLAR KELIMELERDEN DAHA GÜR SESLE ÇIKAR’

Kimi zaman düşünüyorum da, insanlar birbirlerini arama konusunda ve organize olma konusunda ne kadar ihmalkar. Verdikleri sözleri tutma konusunda da... Örneğin İngilizceden dilimize geçmiş, ancak günlük yaşamda, İngilizler kadar sadık olmadığımız bir ifade biçimi var ki (I will get back to you – Sana döneceğim) insanların sizin gözünüzde farklı şekilde imaj çizmelerine belki de yanlış anlaşılmalarına sebebiyet veriyor. Birbirimize ‘seni daha sonra arayacağım’ anlamında olan ‘sana döneceğim’ sözünü çok rahat diyebiliyoruz. Oysaki kimse birbirine söz verdiği zaman diliminde, söz verdiği gibi dönmüyor(!). Geri aramıyor. Sorduğunuzda ise, çok rahat ‘seni unutmuş ya da atlamışım’ diyor. Peki tam bu nokta da ne oluyor? Kişi farkında olmadan, karşındakini aldatıyor. Sizce Avrupa Birliği’ne girince biz Türkler bu ilkel yönümüzü geliştirebilecek miyiz? Yoksa bu bir kültür sorunu mu? Kültür sorunu mu derken, kültürlü olmak olmamak anlamında demiyorum elbetteki. Yani alışkanlık boyutunda bu bir kültür sorunu mu?

Uzun yıllar Londra’da yaşamış birisi olarak, İngilizlerin tanım olarak İngilizce’den dilimize geçmiş, ‘sana döneceğim’ sözünün hakkını verdiğine defalarca kez tanık oldum. İnsan ilişkilerindeki başarılı diplomatik duruşlarını belkide bu kararlı tutumlarına borçlu İngilizler. Bunun için de o küçücük ada parçası diplomasisiyle Tüm Dünya’ya hakim oluyor. Ayrıca nezaket ve demokrasi konusunda, tüm dünya’ya ders veriyor ve örnek oluyorlar.

Türkiye’ye döndükten sonra, herkesin bana sorduğu ortak bir soru var sizlerle paylaşmak istediğim: O da ‘Onca yıl Londra’da yaşadıktan sonra, İstanbul’a dönmek zor olmadı mı ?’ sorusu. Bu sorunun yanıtını bir kezde bu satırlar arasında sizlere vereyim. Hayır, İstanbul’ a dönmek zor olmadı. Ya da İstanbul’ a döndükten sonra geri gitmemek. Fakat, insan ilişkilerindeki bu sorumsuz ve ihmalkar tutuma alışmak zor oldu!

İstanbul’a yaşamak için kesin dönüş yaptıktan sonra Londra’yı tamamen arkamda bırakmadım elbetteki. Gerek akademik seminer ve konferanslara katılmak için, gerekse arkadaşlarım, dostlarımla vakit geçirmek için, Londra oldukça sık gittiğim bir yerdir. İstanbul’a geri gelirken en çok özlemini çektiğim; İngiltere’de insan ilişkilerindeki nezaket ve birbirlerine verdikleri sözleri tutmaları. Bunun için özel yaşamımda da iş yaşamımda da çok zor ‘söz’ veririm ben. Ya birine söz vermem ya da söz verdiğim zaman o sözü kolay unutmam. Herşeyden önce ilkel bulurum bu tutumu. Medeniyetten uzak bulurum... Bana göre medeni olmak; iyi yerlerde yaşamak, lüks araçlara binmek ya da çok fazla ülkeye seyahat etmek, veya iyi okullarda okumak demek değil...

Günümüzde birçok kişi, konuştuğu zaman, mangalda kül bırakmıyor. ‘Ben seni çok seviyorum. Ne olur daha sık görüşelim. Sen benim için çok değerlisin’. diye herkes birbirine çok rahat umut tezgahtarlığı yapıyor. Veremeyeceği ‘sözleri’ birbirine çok rahat veriyor. Yanlış anlaşılmaktan çekinmeden, söz veripte tutmadığı zaman karşısındaki kişinin ne kadar kalbini kırdığını hesaplamadan yapıyor bunu üstelik...

Oysaki nezaketin ve demokrasinin beşiği olan İngiltere’de, İngilizler’in kullandığı bir söz vardır ki söze ne hacet dedirten türden! İngilizler, ‘Davranışlar, kelimelerden daha gür sesle çıkar’ der.
Aslında bu sözün bizim dilimde de bir karşılığı vardır: ‘Ayinesi iştir kişinin, söze bakılmaz’. Sanırım bu söz belki de bu yazıda kelimelere sığdırmakta zorlandığım birçok önemli noktayı çok açık bir şekilde ifade ediyor. Bu nedenle belkide en anlamlı yazılarımdan birini en kısa yazı olarak sizlerle burada noktalayarak paylaşmak istedim. Bu arada size tutamayacağım sözler vermeyeceğime söz veriyorum. Bunlardan bir tanesi de, eğer günün birinde gerçekten ‘yazmış olmak için yazacağımı’ hissedersem yazmayı bırakacağım gerçeği. Çünkü sizinle paylaştığım her kelime ve her satır yürekten. Samimi bir o kadar da içten...

Bir kez daha sizinle paylaştıklarımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık. Hoşça kalın. Bu arada unutmayın; ‘Her hoşçakal bir merhabadır aslında’.

Çağatay Öztürk
Uzman Psikoterapist
oztuc@aol.com

 


ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>