>

KÖŞE YAZILARI | HİKMET SUNER

Estetik yaptıranlara...

“Mevcudu beğenmeyip, kendilerine göre güzel olmak, daha genç görünmek...”
 
   
 
 
     

Estetik yaptıranlara...

Allahın verdiği bir suret var. O suret, en mükemmel mimar tarafından “ol” deyince oluveren, sonra ruhundan üfleyip, hayat veren, en güzel, en kusursuz, en uygunu.

İşte insan. Yaratılanın en şereflisi, en mükemmeli. Ben böyle düşünüyorum. Ama sonra, İnsan kendisine tapıyor.

Milyarlar veriliyor..Niçin?.

Mevcudu beğenmeyip, kendilerine göre güzel olmak, daha genç görünmek, veya görüntüyü isteği doğrultusunda değiştirmek adına, paralar harcanıyor.

Göz ardı edilen şu, “Ne yaparsan yap, senelerin önüne geçemezsin”. Gençliğin, terü-tazeliği geri gelir mi?. Gençliğin, dinamizmi gibi olur mu?. İstediğin kadar genç, görünmek için didin; Sabahları yataktan zorlanarak kalkarken veya geceleri oturduğun yerde uyuklarken “genç surata, yaşlı beden” “haydi bakalım yaptırdıkların seni kurtarsın” diye insana sorarlar, müstehzi bakar, arkadan konuşurlar, eğlenir, gırgır geçer, “dudakların ne kadar güzel olmuş, köfte gibi” derler..

Yüzünün ¾ dü dudak olan orantısızlığı bir düşünün.

Kaldı ki;

Ellerini,bakışını değiştirebilir misin?. Ne yaparsan yap, gözlerdeki yorgunluğu kapatamazsın. Yürümendeki aksamaya mani olamazsın.

Ayaklarını süre-süre yürür, merdivenleri dinlene-dinlene çıkar,nefes nefese kalırsın. Demek oluyor ki, dünyaya geldiğin gibi, dünyaya veda edeceksin ve yaşam sürecini tamamlarken de, her safhasını yaşayacaksın. Asla, tekamüle ve yaşlanmaya mani olamazsın.

Yaşlanacağım, yaşlanıyorum diye komplekse gireceğimize, olgunluğun tadına varıp, sağlıklı ve hayırlı bir ömür için dua etmeliyiz. Ne kadar güzel olursanız olun, yüzünüzde “nur” yoksa, “iyiliklerin” huzuru, ifadenizden anlaşılmıyorsa, kıymeti yoktur. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanların vay haline.

İç güzelliğinizden kaynaklanan huzur, yüzünüze yansımamışsa, ruhunuzu iyiliklerle beslemiyorsanız, geçici bir güzellik için kendinize tapıyorsanız, siz zaten, yaşarken ölmüş sayılırsınız.

Düşünsenize,

Nüfus kağıdınızda doğum tarihiniz belli. Başkalarından saklayabilirsiniz, hatta onları kandırabilirisiniz ama, gerçek yaşınızı kendinizden saklayamazsınız. İster yaşınızı küçültün, ister derinizi yüzdürün, ne yaparsanız yapın, tabiatın seyrini değiştiremezsiniz. Aynaya baktığınızda yüzünüze bir şamar gibi çarpar. Ancak, anlayana.. Boyunca çocuğunuz var. Evliliğinizin üstünden seneler geçmiş. Siz hala gençlik sevdasındasınız. Veya, 20’li yaşlardasınız, değişiklikler yapmışsınız, evleniyorsunuz, barkovizyonda resimleriniz gösteriliyor, a, bir bakıyorsunuz ki,evlenen sanki o değil.

Yani şöyle;

Düzeltmelerden evvelki kişi, düzeltmelerden sonraki kişi..
İki çocuğun var, söylediğinizde, “a hiç doğum yapmışa benzemiyorsunuz” veya “bu ne hal böyle”diyorlar.
Aslında hakaret ediyorlar. Annelik bir eda,bir duruştur.
Bir saflık,bir duruluk,bir nurdur. “Annelik sana çok yakışmış” denebilir. Öyle de hissedilir. Gel gör ki, başka havalara,başka dünyalara başka,düşüncelere kapılıp yanlış kararlar alınıp yanlış talepler olabiliyor. Evlat sahibi olmak,anne olmak dünyanın en güzel sıfatı. Bu sıfatla iftihar edeceğinize, “genç kız” gibi olmaya özeniyorsunuz. Akılnızı başınıza alınız?.

Genç kız gibi görünüp de ne olacak? Başınız göğe mi erecek?.
Çocuklarınızın ve arkadaşlarının yanında hem komik,hem de zavallı duruma düşmezmisiniz?. Çocuğunuz,eşiniz ve yakınlarınız, “gençlik sevdasında olan annesinden” utanmaz mı?. Aslında,yaşına-başına uygun davranışta ve ruhta olmak bir erdemdir.

Belki söyleyemezler ama, dikkat edin, çocuklar bu durumda olan anneleriyle bir yere gitmek, onlarla görünmek istemiyorlar.. Niçin genç görünmek istersiniz? Niçin açık saçık giyinirsiniz? Neden dikkat çekmek istersiniz?. Boyunca çocuğu olanlar, görüntüsü ne kadar uygun olursa olsun, asla saygınlık ölçüsünü aşmamalı, adab-ı muaşeret kurallarına uymalıdır.
Aslına bakarsanız, herkesin bu hususlara özen göstermesi lazımdır.

Yerine göre giyinmiyor, yerine göre davranmıyor, yaşınıza uygun tercihleriniz yoksa, mutlaka bir bilene danışmalısınız.
Aşırı olan her şeyden uzak durmak ve haddi aşmamak gerekir.
Unutmamalıdır ki, bazen insanlar,kendilerini kaybedip, yaşına-başına,statüsüne uygun olmayan davranışlarda bulunabilirler.
Bazen bunun farkına varamayabilirsiniz.

Ama en azından yakınlarınızın ikazları sizi, kendinize getirmelidir.

Mesela, “ abarttın, bu sana yakıştı mı, hiç etek giymeseydin daha iyiydi, boya fıçısına mı düştün, için dışın görünüyor” gibi.
Nasıl, grip olduğunuzda bir doktora gidiyorsanız,düşünce ve davranışlarda uyum yoksa bozuklukları varsa, insan mutlaka farkına varmalı ve bu yakışık olmayan halden biran evvel kurtulmak için çareler aramalıdır. Mutlaka tedavisi de vardır. Yeter ki, insanlar doğruyu bulmak adına, iyileşmeye, normal olmaya, uygun davranmaya talip olsunlar.

Allah’ın yapısını bırakıp, kul yapısını tercih edenler, sonunda kendileriyle uğraşa-uğraşa, hem orijinal görüntülerini hem de kimliklerini kaybediyorlar.

Televizyonlarda, bu tarz rötuşlara karşı olanlar, “herkes, aynı tornadan çıkmış gibi, birbirine benziyorlar, aynı dudaklar, aynı kaşlar, aynı yanaklar, böyle de olmaz ki” diyorlar.

Doğru da söylüyorlar.

Kendisini baştan yaratmaya talip olanlar, önce neden faydasız boş uğraşlara girdiklerinin cevabını bulmaları gerekir. Kendisiyle uğraşmak yerine çocuklarına, aile fertlerine zaman ayırıp, vaktini faydalı, hayırlı şeylere kullanmayı, iyilik yapmayı, yetim-öksüz-kimsesiz çocukların gönüllerini almayı, hastalara-yaşlılara bakmayı tercih etseler, hem sevap kazanırlar, hem de iç huzuruna kavuşur, iyi örnek olurlar.

İnsanın ilmini,idrakini,ferasetini artırması, önemli bir adımdır.
Hayat, bütün gün aynanın karşısında, kendisiyle uğraşmak, gününü alışverişte geçirmek, arkadaşlarıyla gezip-tozmak, ev gezmeleri yapmak, altın günlerinde yiyip içmek değildir.
Bunların yerine, başkalarına faydalı olmak tercih edilse, insan tarifi mümkün olmayan “iç huzuruna” kavuşur.

Öldükten sonra bizim dış görünüşümüzü övmeleri yerine, ne kadar hayırsever, ne kadar kötü gün dostuydu, mekanı cennet olsun demelerini tercih edenlerdenim.

Hoş sada, görüntü ile değil, fiille,gönülden olur..

Huzur, iyilik ve hayırla gelir.

“Her şeyim var ama huzurum yok” derya ya. Bunun ne anlama geldiğini kavramak,ona göre yaşamak lazımdır.

Hikmet Suner
hikmetsuner@yahoo.com

 


HİKMET SUNER
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>