>

KÖŞE YAZILARI | NEMZA SİNANOĞLU

Son Satırlar..

Uzun zamandır konuşmuyorduk seninle… (Nemza Sinanoğlu)
 
   
 
 
     

Uzun zamandır konuşmuyorduk seninle…

Bu satırlar, pardon duygular, yok aslında satırlar… Her neyse işte benden yani kalemimden çıkan sözcükler, cümleler ve sayfalar…

Nicedir yine zamanı beklediğimizden fısıldaşamıyorduk seninle…

Malum ziyaretlerimin tarihi belli..

Yıl 1966 ben onaltı yaşında yeni yetişen bir genç kız, sen ise bizim evin tam karşısında oturan, üniversitede diş hekimliği eğitimi gören genç bir delikanlıydın. Ailenle yaşıyordun, benim annemle senin annen sabahları evi havalandırırken, kapıdan bizleri yolcularken karşılaşır, iki selam verir evlerindeki hayatlarına devam ederlerdi.

O zamanlar bu zamanlar gibi değil, gözlerin birbirine değmesi bile büyük olay, değil ki şimdiki gibi dışarı çıkmalar, rahatça gezip tozmalar.

Benim gün içinde en güzel zamanlarım, evimizin cumbasından tam senin odanı görüyor olmak ve akşam saat beş gibi okuldan gelişinle odana geçmen ve masa başında saatlerce ders çalışıyorken seni gizlice izliyor olabilmek.

Sen sokağımızın gözde gençlerinden biriydin, herkse seni söyler, efendiliğinden başlar, boylu poslu oluşundan, çalışkanlığından, aklı başında okuluna gidip gelen mütevazi kişiliğinden.

Ben annemlere ve gelen komşu misafirlere mutfakta çay hazırlarken senin hakkında konuşmaları dinler, sevinir, hatta konu sen olduğu için oldukça heyecanlanırdım.

Dediğim gibi sen dönemimizin gençlerinden değil, idealleri olan, evi ile okulu arası gelip giden, sabahlara kadar ders çalışan biriydin.

Beni fark edip etmediğinden bile haberdar değildim..

Ta ki..

Günlerden bir gün, benim seni yine evimizin cumbasından gözetlerken bunu fark etmiş olman ve bununla beraber birbirimize değen gözlerimizle kısa süreli bakışmamız.

O an sen bendeki duyguları keşfetmiş olmanı düşünerek, perdeyi hızlıca çekmiş, bir suç işlemiş çocuk edasıyla hızlıca merdivenleri inerek annemin yanına mutfağa koşmuştum.

-Annem hayırdır kızım, ne oluyor ? diyerek beni içinde olduğum durumdan uyandırmış, ve hiç bir şey olmamış gibi.

- “Saatin abimlerin işten gelmesini yaklaşmış olduğunu fark ettim, o yüzden sana yardıma geldim” diyerek durumu toparlamaya çalışmıştım.

Abimler ya…Birden aklıma geldiklerinde, böyle bir durumu fark etseler aman allahım!! Gözlerinden sakınan, biricik kız kardeşleri karşı komşu ile bakışıyor hatta kardeşleri komşu çocuğunu gözetliyor!!

Aman allahım…Neyse yine daldığım durumdan uyanarak, hayatıma geri dönmüştüm.

Akşam yemeği yenmiş, evin erkekleri salondaki koltuklara doğru geçerken, birden bugüne kadar fark etmediğim bir ışık evimizin camına vuruyordu. Dikkatlice baktığımdan, Ömer yani komşumuz namı “diş hekimimiz” hiç olmadığı kadar odasının perdelerini sonuna kadar açmış, ışıklar içinde yanan camının bir köşesinde yine dersini çalışıyor ama sanki göz ucuyla da bizim cumbayı gözlüyor gibiydi.

Birden içime bir ateş düşmüştü. Ya yoksa duygularımız karşlıklı mı ?

Aman ne diyordum ben ? Zaten olması imkansız bir durumdu bu.

Abimler söylenmeden kahve, meyve servislerini hazırlamalıydım. Kahvelerle salona geldiğimde büyük abim gündüz hastaneye gittiğin v orada bizim karşıdaki delikanlıyla karşılaştığını, görünce selamlaşıp kötü bir durum olup olmadığını sorduğunu, efendi çocukmuş bugüne kadar hiç konuşmamız olmadığı halde, tanıyıp gelip yanına bunları sorması, onun hoşuna gitmişti besbelli.

Benim fark etmeden yanaklarımın birden kızarmış olması, abimde merak uyandırmış, hasta olup olmadığımı sormuş ve bu durum sonucu, benden başka istedikleri bir şey yoksa odama çekiliyor olduğumu söyleyerek, bir nevi oradan hızla uzaklaşmıştım.

Ya anlamışlarsa bir şeyi, saçmalıyordum neyi nerden anlayacaklardı, bu alnımda yazılmıyordu ya….!!

Ertesi gün..

Bir sonraki gün ve diğer günler…

Artık o perde devamlı açık, ışık hep açık ve gözler bizim cumbayı gözlemekteydi…

Biz hiç yan yana gelemedik..

Ömer okulunu bittirdiğinde ben yirmi yaşındaydım.

Mahallemizin gurur kaynağıydı o.. Üstün dereceyle okulunu bittirmiş, onu tek başına yetiştiren annesinin emeklerini hiç boşa çıkarmamıştı..

Bakışmaktan başka, tek bir hamlemiz olmamıştı..

Bir söz..

Ne bir gülüş..

Ne de bir serzeniş..

Zaman geçmiş, bir sabah annesinin, benim annemle konuşmalarından işitmiş olduğum yakında askere gidiyor haberi, benim olduğum dünyanın içinde daracık bir hale sokarak, cumbadaki sedire oturtmuştu..

Şimdi de asker olacaktı..

Günler geçmiş, mahalle her zamankinde daha gürültülü bir haldeydi. Camdan ne olup bittiğine baktığımda, Ömer askere uğurlanıyordu ve hatta tam o sırada bizim kapıyı çalmış ve annemin eline uzanarak öpmekteydi. Göz yaşlarımı tutmaya güçlükle direndiğim o saniyelerde, annemle vedalaştıktan sonra kafasını yukarıya doğru kaldırarak cumbaya, yani bana, benim her zaman ona baktığım yere bakmış, göz göze geldiğimizde ise, benim ağzımdan hiç ummadığım bir anda..

Güle güle…Çıkmıştı.

Gidiyordu..

Geri ne zaman gelirdi ki ? Gelse bile ne olurdu ?

Kalsaydı, yeter ki sabaha kadar uykusuz kalsaydım, nice geceyi sadece ona bakarak gündüz yapsaydım ?

Hayali bile güzeldi, o olsaydı, hiç konuşmadığımız kadar yine konuşmasaydık ve ben yani biz…Yine susarak yaşasaydık.

Saçmalıyordum belki de.. O an tüm dünyanın yok olmasını ve sadece bizim baş başa kalmamızı istiyordum.

Ailem, en sevdiklerim. Sanki herkes bir an için yok olsa ve sadece biz olsak bu dünyada.

O ister miydi , acaba ?

Yine saçmalıyordum..!!

Günler geçmiş ve yakın çevreden bir bir görücü talipleri ve kısmetleri kapımızdan akıp içeriye giriyor ve ben ne kadar istemediğimi belli etsem de, o işin vakti zamanının geldiğini her şey belli ediyordu.

Ona yok, bunu beğenmedim, çok şükür bazılarını ailem eliyor ve böylelikle hiç tanıştırılmadan atlatıyordum.

Tabi bu durum hep böyle sürmedi..

Sıkılmıştım da artık..

Evde hep dönen mevzular, annemin, teyzelerim ve halalarımla birlikte o bir türlü tamamlanamayan çeyiz düzme fasıllarından.

Hayatımdaki ilk ve tek eşim olan “Sakis” ile tanışıp, evlenmiştim.

Düzenli, saygılı ve tam bir mantık çerçevesinde huzurlu bir evlilik yapmıştım. Sakis beni çok uzun zaman önce görmüş ve işlerini halledip evliliğe hazır olunca bana talip olarak, gelip beni istemiş.

Tabi bu önce görüp beğenme ve başka benimle ilgili hayalleri, ben evlendikten çok sonra işitip öğreniyorum ondan.

Evliliğimizden çok kısa bir süre sonra ilk çocuğuma hamile kalmıştım. Çocukları çok seven ben, bu kısa sürede hamile kalma olayına sevinmiş, biran önce bebeğimi kucağıma almak için sabırsızlanmaya başlamıştım.

Günler geçmiş, ilkbahar-yaz-sonbahar ve tam bir kış günü Aralık başında kızımı kollarıma almıştım. Dünya tatlısı, pembe ve mini minnacık elleriyle sımsıkı hayata tutunuyordu.

Birkaç gün sonra evimize geçmiş, ve günler ardı ardına hızla geçerek hepimize bir şeyler katıyordu.

Kış geçmiş, ilkbahar gelmişti..

Ben artık kızımla daha rahat dışarı çıkabiliyor ve gezmelere gidebiliyordum..

Günlerden bir gün..

Anneme bir ziyaretimde, kucağımda kızım sokaktan içeriye girmemle onunla karşı karşıya gelmem bir olmuştu.

Hiç beklemediğim bir anda, aklımda uçmuş, çıkmış bir kişinin silüetini görmek !!

Bir zamanlar, sadece metrelerce ilerdeki karşı komşu camından bakıştığım kişi ile yıllar sonrasında ilk defa bu kadar yakın olabilmek, bunca yıl sonra bu karşılaşmanın bu şekilde olması…

Hayat, buna sence ne denir ki ?

Onu görmemle sanki şuan ki durumumda uyanacakmışım hissi ile kızıma daha sıkı sarılarak, annemin kapısını çalmıştım.

Çabuk olmasını, kapıyı çabuk açmasını ve biran evel eve girmeyi istiyordum.

Sanki beni alıp kaçıracak, ya da ondan gelecek herhangi bir söz ile beni şuan ki hayatımda koparacak, yada ya da ya da…Bir sürü söz beynimde uçarak dolaşıyor, beynimde dolaşan sesler beni çıldırtıyordu.

Uzun süredir gelip göremediğim annemlerde o akşam kalacakken. Sakis’si arayarak gelip akşam bizi evden almasını istemiştim.

Tedirgindim ve istemiyordum orada kalmak…

Niye böyle olmuştum..Bu tedirginlik, korku..

Çok geçmeden onun aile içinden birisiyle evlendiğini ve o mahalleden taşınarak gittiğini öğrenmiştim.

Aylar sonra bir gün kızımın aşısını yaptırmak için hastaneye gittiğimde, koridorda sarı benzli, üstünde pijaması olan bir kolunda takılı serumu ile onu görmüştüm sanki. Yanlış, benzetme herhalde diyerek direk kızımın doktorunun olduğu odaya girmiştim.

Odaya girdiğimde hemşire, üst katta yatan bir çocuk hastasında acil bir durum oluştuğunu ve ne zaman odasına geleceğini bilemediğini söylüyordu.

İş başa düşmüştü. Kızımla birlikte üst katta bulunan hastanenin yataklı bölümüne çıkarak doktorumuzu aramaya koyulmuştuk. Ardı ardına aralı kapılar ardında nice yatan hasta ve onları başında bekleyen sevdikleri vardı. Odaların aralık kapılardan rahatsız etmeden doktorumuzu ararken, bir oda da onu gördüm. Yüzüm buz vücudum kaskatı kesilmişti. Yüz yüze geldiğim kişi oydu, sapsarı bir surat, oldukça kilo vermiş ve hatta çökmüş bir silüet ile karşı karşıyaydım. Ne yapacağımı, söyleyeceğimi bilemez halde doktorumuza bakmıştım dedim.

Pardon.

O sadece donuk gözlerle bana bakıyordu, hiç göz kırpmadan hiç mimik hiçbir söz söylemeden.

Birden bir dakika dedi...!! Ne yapacağımı bilmiyordum.

Yarın buraya yine gelir misin ? dedi. Donuk ve o soğuk bakışlarının içinde yalvaran göz bebekleriyle..

Gelirim çıktı içimden, belki bu ölmekte olan bir kişini son dileğini kırmak olmazmış gibi..Peki dedim.

Ertesi gün kızımı anneme emanet edip hiçbir şey söylemeden, hastaneye onun odasına gittim.

Girdiğimde beni gördüğüne hiç şaşırmamış bir halde, yatağının yanındaki çekmeceden bir defteri çıkartarak. Al bunu dedi ve uzatarak benim almamı bekledi..

Hiç ismi konulmamış, yaşanmış duygular ve bu hikayelerin içindeki hiçbir kızın adı yoktur dedi.

Adı bende, o yaşanmış duygular hep senli..

Çok zamanım yok, bu tesadüf hayatın bize son bir oyunu diyelim.

Defteri bittiremedim, bittiremem de zaten..

Son bir dileğim vardı, o da eline geçti şuan zaten..

Nasıl, ne şekilde, ne zaman diye beynim yiyen sorulan bir anda son buldu..

Senden tek dileğim okuman.. Bir dost de hatta yerde buldum de..Hiç tanımamış ol..

Okudukça çokça tanıyacağın gibi..

Eve dönerken, boşlukta gibiydim..İçiminden büyük bir parça çıkartılıp atılmış ama sanki kocaman bir balon yutmuş, şişirilmiş gibi de hissediyordum kendimi..

Benimle görüştükten iki gün sonra ölmüştü…

Şimdi her yıl, dokuz ocakta o deftere senin için bir şeyler yazıyorum..

Bana bıraktığın defterin son sayfalarındayım..

Ve bu yüzden, tüm hikayemizin aslını anlatarak bittirmek istedim bu satırları.

Kapak kapandı…

Işıklar söndü..

SON.


NEMZA SİNANOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>