>

KÖŞE YAZILARI | REHA MUHTAR

Ertelenen Hayatlar ve Kanser...

"Kansere yakalanıp onunla savaşa giren arkadaşlarımın üçü de aynı tepkiyi verdiler..." Reha Muhtar`ın yeni yazsı...
 
   
 
 
     

Ertelenen Hayatlar ve Kanser...

Kansere yakalanıp onunla savaşa giren arkadaşlarımın üçü de aynı tepkiyi verdiler...

Önce Ufuk’ta farkettim...

Sonra Kazım’ın 7 yıldır onu yaptığını öğrendim...

Osman’la (Yağmurdereli) öğle yemeğinde konuşurken farkettim ki Osman da tamamen aynı duygular içinde...

Hayır kansere yakalanan bu üç cesur yüreğin yaşama asılışlarından söz etmiyorum...

Cesur yüreklerin yaşama asılış biçimlerinden söz ediyorum ben...

Ufuk da Kazım (Kanat) da Osman da yaşamda en zevk aldıkları şeyleri yapmaya başladılar kansere yakalandıktan hemen sonra...

Ufuk pankreas kanseri olduktan sonra öylesine bir yıl yaşadı ki bütün dostlarına parmak ısırttı...

Son bir yılında, istemediği hazetmediği, kendisini mutsuz edecek hiçbir şeyi yakınına bile sokmadı Ufuk...

Av onun çocukluğundan bu yana en büyük tutkusuydu...

Hiçbir zaman vazgeçmemişti ondan ama hastalığını öğrendikten sonra o güne kadar hiç gerçekleştirmediği avlara gitti...

Sağlıklı insanın “gidilmez” dediği yerlere giderek...

Etiyopya’da dev orman domuzunu avlayan 14. avcı oldu...

Son zamanlarda en büyük hayali “özel uçak almaktı...”

En gidilmeyecek yerlerdeki avlara, direkt gidebilsin, yollarda aktarmalı uçaklarla perişan olmasın diye...

Çünkü Ufuk, Paris’e, Londra’ya, New York’a gitmiyordu ava gideceğim diye...

Dünyanın sayılı trofe avcılarından biriydi ve Alaska’nın don tutmuş bölgelerine, Afrika’nın balta girmemiş ücra köşelerine gitmekteydi...



***


Hayatının en keyifli yılını yaşadı Ufuk...

İçinde kalan her şeyi sonsuz bir keyifle yaşadı...

Artık her kararını bilinçli veriyordu...

Onu en mutlu edecek şekilde hareket ediyordu...

Kazım da 7 yıldır aynısını yapıyor...

Bodrum marinasına demirlediği teknesinde yaşamaya başladı bir kere...

Kulağına küpe taktı, saçlarını at kuyruğu yapacağını söyledi, teknede yeniden sevgilisi haline gelen karısını yanına aldı, dünya cenneti koyları dolaşmaya başladı...

Akşamları dostlarıyla artık evi haline gelen teknesinin güvertesinde rakısını yudumluyor, balığını yiyor...

“Hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum” diyor...

Şimdi teknesiyle dünya turuna çıkacak...


***


Aynı kanserle amansız bir savaşa giren Osman’la (Yağmurdereli) geçen gün buluştuk, yemek yiyoruz...

Bizim Osman’la annelerimiz Trabzon Lisesi’nden okuldan arkadaş...

Yani arkadaşlık bireysel değil ailevi...

“Hayatta keyif almadığım hiçbir şeyi artık yapmıyorum” dedi bana...

Karısına demiş ki;

“Bu İbrahim’le (Tatlıses), Mehmet Ali (Erbil) benim hayatımı uzatıyorlar... Çünkü onlarla güldüğüm, hayatı gırgıra aldığım, eğlendiğim kadar hiçbir yerde eğlenmiyorum... Okey oynuyoruz gülüyoruz, dalga geçiyoruz, gırgır yapıyoruz... Beni sıkıntıya sokacak bir işe bir daha dünyaları verseler sokamazlar...”

Ufuk 51 yaşındaydı...

Osman 52-53’tür...

Kazım da 50’li yaşların ikinci yarısında olsa gerek...

Bu insanlar ölebileceklerini fark ettiklerinde, yaşama hayatı ertelemeyecek şekilde asıldılar...

Daha önce de ölesiye asılmışlardı hayata...

Ama o asılma imkansızı başarabilmek için kendinden çalarak, yaşamdan çalarak, sonsuz fedakarlıklar yaparak, uykusuz günler, geceler, sigara dumanı altında saatler geçirerek hayata asılmaydı...

Hayatı yaşamak için değil, hayatta başarmak için asılmaydı o...

Ne zaman kansere yakalandılar, ne zaman ölüm şiirin bir mısrağı olmaktan öte, yaşamın bir gerçeği bir ihtimal olarak belirdi önlerinde; o zaman hayatı bir daha ertelemeyecek şekilde yaşamaya başladılar...

Ancak o zaman içlerinden ne geçiyorsa yapmaya başladılar...

Onları ne mutlu kılıyorsa, onunla vakit geçirmeye karar verdiler...


***


Yaşamı erteleye erteleye yaşadık yıllar boyu...

Bazen dersler daha iyi olsun...

Bazen daha iyi bir üniversite olsun...

Bazen daha iyi bir Türkiye ve dünya olsun diye...

Bazen daha büyük bir mesleki başarı olsun niyetine...

Bazen de sevgili uğruna;

“Aman o mutlu olsun şimdi, nasıl olsa zamanı gelir beraber mutlu oluruz” diye...

Hep erteledik, hep erteledik yaşamı uzaklarda bir yerlere...

Hep kanser olmayı mı, ölümle burun buruna yaşamayı mı bekledik, “hayatı ertelememek için” acaba?..

Dostlarım ölümü hissedip öyle yaşamaya başladılar...

Yazık değil miydi hayatlarımıza, içimizde kalanlara, keyfine doyamadıklarımıza?..

Yazık değil miydi, geldiğimiz şu küçücük dünyanın keyfini ancak hastalandıktan sonra çıkarmaya?..

Ufuk’un hastalandığı gün kafama dank etmişti bunlar aslında...

“Bir daha hayatı ertelemek mi?.. Asla...” demiştim...

Bilemem ki yapabilecek miyim acaba?..

Hiç olmazsa bundan sonra!!!

Reha Muhtar
rmuhtar@gazetevatan.com

 


REHA MUHTAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>