>

DİĞER HABERLER

1995

"Geçenlerde bir Fransız dergisinin yayınladığı “her erkeğin evinde bulunması gereken 50 dvd” listesini inceliyordum." Can Anamur'un yeni yazısı...
 
   
 
 
     
1995

Geçenlerde bir Fransız dergisinin yayınladığı “her erkeğin evinde bulunması gereken 50 dvd” listesini inceliyordum.

Ayıptır söylemesi, birçoğu benim arşivimde var. Neyse, hangi filmi atlamışlar, ben olsam hangi filmi de eklerdim tarzı düşünceler arasında bir şey dikkatimi çekti. Gerçekten beğendiğim, önemli bulduğum bir kısım filmin yapım yılları hep aynı: 1995

Evet… 1995.

Müzikte de benzer bir yıl vardır, 1985. Madonnalar, Cindy Lauperlar, Big in Japonların yılı. İşte sinemanın da önemli yılı 1995 galiba.

İlham perisi çokca ortalarda gözükmüş olmalı ki genç sayılacak sinemacılardan birbirinden önemli filmler seyrettik o yıl. Neler mi? Öncelikle Bryan Singer diye bir adam çıktı ortaya. Bir tek Public Access diye bir filmi vardı ve birden “The Usual Suspects” ile ortalığı karıştırdı. İlk filmini beraber yazdığı Christopher McQuarrie’nin senaryosunu ustaca sinemaya uyarladı. Kadro az tanınan oyunculardan oluşuyordu. Başroldeki Kevin Spacey o zamana kadar sıradan komedilerde oynamıştı. Benicio Del Toro’nun adını daha kimseler duymamıştı. Kevin Pollak, Stephen Baldwin ve Gabriel Byrne… etkileyici bir afiş, müthiş bir film. Polis karakolunda çekilen bir fotoğraf, yan yana sıralanmış 5 erkek, biri inmeli... ve müthiş bir final.

Bryan Singer burada kalmayacak 2000’lerde çekeceği X-Men ve X2 ile ayrı bir kulvarda, büyük bütçeli filmlerle kendini tekrar kanıtlayacaktır.

Bir çok sinemasever Singer ile Fincher adını karıştırır. Evet, Fincher, tam adıyla David
Fincher yine 1995’te önemli bir filmle sinema tutkunlarının kalbinde özel bir yer edindi. Kadroda yine Kevin Spacey vardı. Başrollerdeyse Brad Pitt, Morgan Freeman ve Gwyneth Paltrow. Evet, “Se7en”dan bahsediyoruz. Son sahnesinde salonu çığlıklara boğan. Kötü adamdan gerçekten nefret ettiren, içine düşülen duruma isyan ettiren “Se7en”dan. Bu filmin de yapım yılı 1995. Daha önce Alien3”ü çekmiş olan Fincher bu filmin ardından birbirinden önemli başka filmlere de imza attı. Orta karar bir film olan 1997 tarihli “The Game”in ardından 1999’da “Fight Club” geldi. Başrolde yine Brad Pitt, bir de Edward Norton. Son olarak da 2002 tarihli “Panic Room”. Yine çok başarılı bir senaryo. İyi bir yönetim ve müthiş bir film…

Bryan Singer 1965 New York doğumlu, Fincher’sa 1962 Denver. Yani aynı jenerasyonun çocukları. 95 yılı filmleri bu kadarla kalmıyor tabii. Tarantino ismi birkaç yıl öncesinde, siyah giymiş bir grup erkeğin kapalı bir mekanda boğuşması (boğuşması demek doğru oldu mu?)üzerine çektiği “Reservoir Dogs” ile tanınmıştı. Ama asıl bomba şimdi geliyordu. Hem de ne bomba? Kült film diye bir şey gerçekten varsa, alın size kültlerin kültü, “Pulp Fiction”. Sırf Uma Thurman ile John Travolta’nın dans sahnesi yeter! Quentin Tarantino, Fincher’dan bir yaş küçük, Singer’dansa iki yaş büyük. Pulp Fiction’ı çektiğinde 32 yaşındaydı. O dönemlerdeki yoldaşı Roger Avary’yi de unutmamak lazım. Tarantino tarzı bir sinema varsa bunun ardında aslında bir de Roger Avary diye bir isim vardır. True Romance’i yazan o, Pulp Fiction’ın senaryosuna katkıda bulunan o… bir de aynı yıl “Killing Zoe”yi çeken o. Bu filmi büyük ihtimalle hatırlamazsınız. Şu sıralar “Before Sunset” ile popüler olan Julie Delpy oynar. Zoe odur. Bir de, bizde “Betty Blue” diye bilinen filmin çirkin yakışıklısı olarak hatırlayacağınız Jean Hugues Anglade. Film Fransa’da geçer. Yine kan gövdeyi götürür. Tarantino diye yanıp tutuşanlardansanız, ne yapıp edip bir kopyasını bulun bu filmin. Avary de 65’lidir. Singer’la yaşıt. Uzunca bir süre ortalardan kaybolur. Taa ki geçen sene yeni bir filmle çıkagelene kadar.

95 bu kadar mı? Olur mu? Daha “Desperado” var, daha “Leaving Las Vegas” var. Daha “Twelve Monkeys” var. Daha “Heat” var…

Evet, Mike Figis’in gece alemine daldığı, intihar ile alkolü sorguladığı çarpıcı filmi bazılarının listesinde her zaman bir numaradır, bir numara da kalacaktır. Hollywood’un parlak aksiyon çocuğu Nicolas Cage çok farklıdır bu filmde. Yanında da bir türlü hak ettiği mertebeye yükselemeyen Elisabeth Shue vardır. Fondaysa Las Vegas. Filmin tümü etkileyicidir. Hele sonu!!! Ben bu filmi beş yıl rötarla seyrettim desem… herhalde ayıplarsınız. Ben geç seyretmiş olsam da bu film de bir 1995 ürünüdür. Şarabın nasıl yılı varsa, iyi filmin de yılı vardır… ve 95 mahsulü gerçekten iyidir.

1968 Teksas, San Antonio doğumlu Roberto Rodriguez tıpkı Tarantino gibi 1992’de bir film çekmişti. Bulup buluşturduğu paralarla, ailesinin mutfağını, arka bahçesini kullanarak ve arkadaşlarını oynatarak çektiği “El Mariachi” ses getirmiş, özellikle Avrupa’da sinema salonlarını doldurmuştu. İşte Rodriguez 1995’de aynı filmi bu sefer iki Latin yıldız, Antonio Banderas ve Selma Hayek’le çekti. Filmin adı da “Desperado” oluverdi. Film aslında bir remake’dir. Aynı hikaye, benzer kamera açıları, ancak isimsiz oyuncular yerine starlar ve komik bir bütçe yerine çuval dolusu para. Sonuç??? İlkiyle aynı. Zaten dvd olarak iki film bir arada satılır. O kadar aynıdır, yani.

Terry Gilliam da 95 yılına nefis bir filmle katkıda bulunmuştu. Bruce Willis’in görüp göreceği en iyi rollerden birine kavuştuğu “Twelve Monkeys” o sıralar pek anlaşılamamış olsa da gönüllerimizde yer etmiş bir yapımdır. Önünde şapka çıkarmak farzdır.
Hadi, bu 1995 gezimize noktayı koyalım. Michael Mann ustadan “Heat”. Yine karizmatik oyuncular… Al Pacino, Robert De Niro, Val Kimler, Jon Voight, Tom Sizemore. Sırf soygun sahnesi yeter. Bir de Pacino ile De Niro’nun bir “diner”da karşılıklı oturdukları sahne. Ne filmdi ama!

1995, Pulp Fiction, The Usual Suspects, Heat, Desperado, Se7en, Leaving Las Vegas, Killing Zoe, Twelve Monkeys… ne seneymiş ama.

Aradan 10 yıl geçmiş. Yıl 2005. bu filmler ayarında bir şey var mı bu güne kadar? Cevabı siz verin.

Can Anamur


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>