>

DİĞER HABERLER

Benim anneden anladığım…

"Daha öncesinde size “özel günlere ait tematik yazılar” yazmaktan hiç haz etmediğimi söylemiştim hatırlarsanız. " İlknur Akgül Ardıç'ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Daha öncesinde size “özel günlere ait tematik yazılar” yazmaktan hiç haz etmediğimi söylemiştim hatırlarsanız. Ancak bu durumu sadece 2006’nın Anneler Günü için değiştiriyorum; çünkü artık sadece hayatımda annem kaldı…

Çünkü artık bir babam yok… Babama olan düşkünlüğüm karşısında, anneme olan uzaklığım beni tanıyan herkes tarafından bilinir! Zira annem mükemmel bir “anne” olmasına rağmen, hayatım boyunca bana çok fazla “mükemmel” gelmesi yüzünden ilişkilerimiz çok kopuk seyretti. Belki de benim şu andaki fazlaca “asi ve tatminsiz” karakterim, aslında annemin ürünü; ya da ben doğuştan kötü bir tohumum…

Aslında bu konuda paylaşacak çok şeyim olabilir; ama ben şu anda tüm yaşadıklarımı yazmaya da üşeniyor olabilirim. Herkesin ömrü boyunca başa çıkmak zorunda olduğu fobileri vardır. Benimki de “ailemi kaybetme fobisi” olarak adlandırılabilir. Küçüklüğümden beri bu korkuyla yaşayıp, mutlu günlerimde bile bir türlü kendimi “çok mutlu” hissedemedim; çünkü ailemi kaybetme korkusu ağır bastı hep. Henüz 10 yaşımdayken bile babamı ve annemi ölmüş olarak düşünüp, sabahlara kadar ağlardım. Aslında hiç olmasalardı daha mi iyi idi; bu da sapkın bir düşünce tabi. Ancak sahip olmaktansa kaybetme kaygısı emin olun daha travmatik bir kaygıdır. Sahip olmadığına özlem duymak kişiyi “diri” kılar ama kaybetmek tamamı ile çökertir!

Ömrüm boyunca ailem dışında kimseyi kaybetmekten korkmadım. Ancak arkadaşlarım ve sevgililerim için durum hiç aynı olmadı; çünkü onları sonradan tanıdım ve sadece hak edenlerini hayatımda varetmeyi tercih ettim.

Şimdi birbirimizi çok sevdiğimiz halde fikir ayrılıklarımdan dolayı tabiri caiz ise kedi-köpek gibi olduğum “annemle” 1 gün bile ayrı olmaya tahammül edemiyorum. Nedeni ise artık bir babamın olmayışı. Babam öleli 31 Nisan’da 1 sene oldu. Ve ben daha geçen akşam babamın ölüşünü bir kez daha “evimizde canlıca” yaşadım. Çünkü babam benim kollarımda öldü. Onu kaybedişim ile ilgili bir şeyler de yazmayı düşünüyorum elbette ancak acım çok taze ve ben bunu yazmayı bile kaldırabileceğime henüz inanmıyorum.

En büyük dayanağım ve moral kaynağım “CEM”… Çok istemesem bile hayatımda birisinin olması ilk defa bu kadar bana destek veriyor. İyi ki “O” var… Dünyada sırtımı yaslayabileceğim ve sevgimi hak eden en doğru insan. “Mükemmel sevgili”… Sabırlı, sevgi ve anlayış dolu. Üstelik benden daha da feminist… Her yerimi, her şeyimi tamamlayan “adam”…

……………………………..

Şimdi, babama verdiğim tüm sevgiyi artık anneme veriyorum. Bizimkisi klişe değil, bir baba-kız ilişkisinden daha öte idi. Kadınların anneleri ile paylaştığı her şeyi ben sadece babamla paylaşırdım. Onu öper, şımartır, sürekli poposunu sıkarak ve yanaklarını emerek taciz ederdim. Hatta iş görüşmelerine bile katılır, gizlice arkasından onu öperek zor durumda bırakırdım.

Bazen sevgi gerçekten yıkıcıdır. Ama bunu kiminle yaşadığınıza göre değişir. Hiç bir erkek sizi babanızın hayatınızdan ebediyen yok oluşu kadar yıkamaz! Ya da yıkmamalı… Neyse. Sonuç olarak ben babamın sevgisini de anneme yüklemeye kalkınca kadını gerçekten bunalttım! Her gün günde bilmem kaç defa arıyorum ve kadın bir kere telefona cevap vermezse hayatını cehenneme çeviriyorum. “Nereydin?”, “Neden telefona geç cevap verdin?”, “Hasta mısın?”, “Bize kalmaya gelsene!”¸ “Evde tek başına ne yapıyorsun?”… Annemin resmi kabusu haline geldim. Kadın benim yüzümden hayatını idame ettiremiyor. Sanki babamın boşluğunu ben doldurmak zorundaymışım gibi… Oysa babam yaşarken de bu görevi fazlası ile üstlenen bir erkek kardeşim var; “İlker…” Mükemmel insan, mükemmel kardeş, mükemmel oğul… Babamın kanser olduğunu öğrenmesine rağmen bize uzun süre belli etmeyen, sadece kendi içre kahrolan, babam ölene kadar her zorluğu kendi üstlenmesine rağmen bize de moral vermeye çalışan, halen hepimize babalık etmeye devam eden ve babamı, hediyesi olan takım elbiseleri ile toprağa koyacak kadar “güçlü” davranan kardeşim. Her şeyim. Ve annem… Babamın yüklü sevgisini de “yüklediğim insan”. Benim dünyam!

Annem için ağır bir yük belki ama artık “hem anam hem babam”… Bir insan iki kişilik yükü taşıyabilir mi? Bence hayır. Ama benim açımdan onun başka çaresi yok… O artık “hem kadın hem erkek” olmak zorunda.

ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN “ANA-BABAM”!...

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>