>

DİĞER HABERLER

Bir tutam felaket, biraz da romantizm

Sinema eleştirmeni Talip Ertürk haftanın filmlerini Cosmoturk.com okurları için yorumluyor. Okumak için tıklayın...
 
   
 
 
     
BİR TUTAM FELAKET, BİRAZ DA ROMANTİZM

Roland Emmerich dünyanın başına saldığı belalara bir yenisini ekliyor. Yönetmenin yeni ‘felaket filmi’ "Yarından Sonra"da, dünya erken bir buzul çağına giriyor, kuzey yarımküre baştan aşağı buz tutuyor. Bu soğuk ortamı "Tutku Esirleri"ndeki ‘sıcak’ sahneleri ile Meg Ryan ateşliyor.. Haftanın eğlencelik komedisi "Prens ve Ben"i ise genç oyuncu Julia Stiles sürüklüyor.


HOLYWOOD KIYAMETİ DE AYAĞMIZA GETİRDİ

Yarından Sonra / The Day After Tomorrow



New York müstakil evlerden oluşan huzurlu bir sahil kasabası olsaydı, muhtemelen Roland Emmerich adını hiç duymamış olacaktık. Neredeyse tüm kariyerini New York’un gökdelenlerini yıkmaya, halkını sokaklara dökmeye adayan Emmerich, bu kez yalnızca New York’la sınırlı kalmıyor, tüm dünyayı dev dalgaların, hortumların, kasırgaların ortasına atıyor. Yönetmenin senaryosunu da yazdığı Yarından Sonra, küresel ısınma tehlikesine dünyanın dikkatini çekebilmek açısından önemli. Filmin başlıca rollerinde Dennis Quaid, Jake Gyllenhaal ve Ian Holm var, ancak tahmin edebileceğiniz gibi Yarından Sonra muadilleri gibi gücünü oyuncularından ya da karakterlerinden almıyor. Yarından Sonra’da Emmerich, 125 milyon dolarlık bir bütçeye yaslanmanın getirdiği avantajları sonuna kadar kullanıyor. Ancak önümüzdeki bu film, ilk bakışta türevi felaket filmlerine ne kadar benziyorsa, aslında bir o kadar da farklı. Bir kere film Tanrı olgusunu özenle hikayenin dışında tutuyor. Diğer tarafta bir yandan klişeleri yüceltirken diğer yandan özenli bir farklı olma çabasına girişiyor. Bu savımızı bir örnekle destekleyelim; mesela "Yarından Sonra"da felaket filmlerinin olmazsa olmazı çapaçul bir evsiz karakterimiz var, ancak bu evsizimiz ‘Tanrı’nın laneti’ üzerine vaaz vermek yerine gayet akıllı uslu laflar ediyor… Diğer yandan Yarından Sonra’nın politik mesajları ile komplo teorilerine oldukça iyi malzeme verdiğini de söyleyelim ve bu dallı budaklı mevzuyu erbaplarına bırakıp aradan çekilelim… Roland Emmerich’in gelecekte iyi bir yönetmen olarak hatırlanmayacağı kesin. Ancak "Yarından Sonra" yönetmenin belki de en iyi filmi. "Emmerich’in en iyi filmi"nin neye karşılık geldiğini merak ediyorsanız, salonlara buyrun… 10 üzerinden 7


NE GÜZEL KOMŞUMUZDUN SEN MEG ABLA

Tutku Esirleri / In The Cut



Bir zamanların masum romantik komedi yıldızı Meg Ryan, sevimli yüzünü botoxa kurban verince sabun köpüğü kariyerine yeni bir yön verme çabasına girişti, sonuç: Tutku Esirleri. "The Piano" ile tüm dünyada şöhrete ulaşan, ancak sonraki işleri ile bu başarısı aratan Jane Campion’ın imzasını taşıyan filmde Mark Ruffalo ve Jennifer Jason Leigh da başlıca rollerde. Jane Campion "seks ile aşkın çağdaş mitolojisi" gibi tumturaklı sözlerle özetlediği film, zaman zaman erotik anlarında yaşandığı bir gerilim. Meg Ryan New York’ta İngilizce öğretmenliği yapan Franny Thorstin’i canlandırdığı filmde, sanıkların etrafında dolaştığı bir cinayet soruşturmasının ortasında kalıyor… Tutku Esirleri’nin erotizmi son derece kaba, gerilim yükünü sırtlaması gereken seri katil hikayesi de bir türlü seyirciyi yakalayamıyor. Açıkçası filmde zaman zaman ilgi çekici olmayı başaran görsellik ve çıplak Meg Ryan dışında ilgi çekici hemen hiçbir şey yok. Kırkından sonra soyunmaya karar vererek en temiz hayallerimize tüy diken Meg Ryan ise, gerek performansı ile gerek yılların iyi davranmadığı vücudu ile hayal kırıklığı yaratıyor… 10 üzerinden 5


BİR ZAMANLAR FAKİR AMA GURURLU BİR KIZ VARDI

Prens ve Ben / The Prince and Me



Hollywood’un genç yıldız adaylarından Julia Stiles, hemen her yıldız adayının geçtiği yollardan geçiyor, sevimli bir romantik komedi ile hayranlarının sayısını arttırmaya çabalıyor. Stiles’ın geleceğini planlamak konusunda son derece titiz bir tıp öğrencisini canlandırdığı film, Yeşilçam melodramlarını andıran bir zengin erkek-fakir kız hikayesi anlatıyor. Ancak bu hikayeler gerçek dünyaya o kadar da uzak değil, size hemen henüz birkaç gün önce İspanya prensinin sıradan bir spikerle evlendiğini hatırlatıyor ve bu filmi sosyal gerçekçi bir yapım olarak izlemenizi tavsiye ediyorum… Prens ve Ben’de Wisconsin’li tıp öğrencisi Paige Morgan, bir şekilde Danimarka veliaht Prensi Eddie’yi kendine aşık ediyor, kraliyet ailesi elbette çocukluğunu süt sağarak geçirmiş bu gelin adayına pek sıcak bakmıyor… 10 üzerinden 5



Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>