>

DİĞER HABERLER

Bu hafta sıradan filmlere yer yok...

"Bu haftaki üç filmimiz de kendi kulvarında farklı lezzetlere, farklı öykülere sahip." Sinema eleştirmeni Talip Ertürk'ün yorumlarını okumak için tıklayın.
 
   
 
 
     
Bu haftaki üç filmimiz de kendi kulvarında farklı lezzetlere, farklı öykülere sahip. Satış rekorları kıran roman serisinin aynı adlı üçüncü halkasından uyarlanan "Harry Potter ve Azkaban Tuzağı", tüm dünya ile aynı anda ülkemizde gösterime giriyor. Sihirli Harry Potter’ın karşısında ise bağımsız sinemanın son yıllardaki en büyük başarısı, gözümüzü yollarda bırakan "Bir Konuşabilse" ile Fransız komedisi "RRRrrrr" var.

Harry büyüyor seri güzelleşiyor

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı



Edebiyatta, sinemada ve hatta müzikte, çocukların gönlünü çelebilmek sanatçının önünde sayısız kapı açabiliyor çoğu zaman. Tüm zamanların en başarılı eserlerinin, çoğu zaman yalnızca ‘çocuk işi’ olarak küçümsenmesi de bunun bir göstergesi değil midir ? İşte önümüzdeki bu eser de, hem edebiyat dünyasında, hem de sinema dünyasında büyük bir başarı kazanabilmiş, ve yine ilk elden çocuklar tarafından sahiplenilme ‘onur’una erişebilmiş örneklerde biri. Harry Potter serisi, tüm büyük eserlerin sahip olduğu bir özelliğe sahip, yüzeyde hemen herkesin ilgisini çekebilecek bir hikaye anlatırken, biraz yakından bakıldığında gerçek değeri anlaşılıyor. Temelde yetenekli büyücü Harry Potter’ın çevresinde gelişen öykü, zengin yan karakterler ve zekice buluşlarla hem okuyucu hem de izleyici için son derece ilgi çekici hale geliyor. J. K. Rowling’in şimdilik beş kitaptan oluşan serisinin ilk iki sinema uyarlaması adım adım yükselen bir başarı grafiğinin habercisiydi. "Harry Potter ve Azkaban Tutsağı" çıtayı biraz daha yukarı koyuyor ve şimdilik üç filmlik serinin en iyi filmi olarak baş köşeye kuruluyor. Yönetmenlik koltuğunu Hollywood zanaatkârı Chris Columbus’dan devralan Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron, daha önce "Y tu Mama Tambien"de ziyadesiyle kanıtladığı yeteneğini Hollywood’un hizmetine sunuyor. "Harry Potter ve Azkaban Tutsağı"nın ilk iki filmden karakteristik bir farklı yok. Ancak Harry Potter’ın yaşı büyüdükçe, serinin tonu da karanlıklaşıyor, açıkçası önümüzdeki filmin çocuklara yönelik olduğunu söylemek oldukça zor. Özellikle filmin son kırk beş dakikası gerilim filmlerini aratmayacak şekilde karanlık bir atmosfere sahip. İlk bölümde yalnızca gazete sayfalarında ve aranıyor ilanlarında yüzünü görebildiğimiz yeni kötü adam Gary Oldman ise tadını damağımızda bırakan bir performansla beklenenden kısa bir süre perdede kalıyor. Serinin bir başka yeni ismi, Richard Harris’in kaybı ile Dumbledore rolünü devralan Michael Gambon, Harris’in yokluğunu aratmıyor. Uzun lafın kısası, Azkaban Tutsağı’nın oyunculuk açısından bir sıkıntısı yok. Alfonso Cuaron’un görsel tercihleri filmin sınıf atlamasını sağlayacak kadar başarılı. Harry Potter serisi ile yalnızca filmler vesilesi ile tanışıklık kuran birisi olarak, kitabın hayranlarının filmden ne kadar keyif alabileceği konusunda bir fikrim yok. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, ‘çocuk işi’ ön yargısından kurtulan herkesin, Harry Potter ve Azkaban Tutsağı filminden keyif alması mümkün.

Bu filmin dışında kalmayın

Bir Konuşabilse / Lost in Translation



Sofia Coppola, "Baba 3"teki oyunculuğu ile basın tarafından -amiyane tabirle- maymun edilince, hemen herkes yeni bir ‘babasının mirasını yiyen evlat’ durumunun vuku bulduğunu sanmıştı. Yıllar geçti devran döndü, babasını kızı Sofia Coppola, ilk uzun metrajı "The Virgin Suicides"da bağımsız sinema aleminde küçük çaplı bir fırtına kopardıktan sonra, bu yıl ikinci uzun metraj filmi "Lost in Translation-Bir Konuşabilse" ile turnayı gözünden vurdu. ‘Turnanın gözündeki film’ Lost in Translation, bitmek bilmeyen bir bekleyişin ve yurt dışı kaynaklı ağız sulandıran sayısız övgünün ardından, nihayet ülkemizde. Sofia Coppola, hakkındaki tüm övgüleri sonuna kadar hak eden, son 10 yılın, hatta tüm sinema tarihinin en ‘özel’ filmlerinden biri olan Lost in Translation’la, sırtındaki ‘Coppola’nın kızı’ yükünü de atmış oluyor. İki muhteşem başrol oyuncusuna (Bill Murray ve Scarlett Johansson), usta eller tarafından seçilmiş müziklere, seyirciyi dört koldan saran bir atmosfere, özgün bir rejiye, birbirine liman olan iki kayıp gemi misali karakterlere, dokunaklı bir hikayeye ve bir damla gözyaşı hâsıl eden bir finale sahip bu film, içine girmeyi başaran izleyiciler için unutulmaz, dışında kalanlar için ise sıradan bir deneyim. Kendisi her ne kadar alçak gönüllü olup büyük laflar söylemekten özenle kaçınsa da, tüm zamanların en büyükleri arasında yerini kısa sürede alacak, kendi küçük, yüreği büyük bu filme hak ettiği değeri vermenizi rica ediyorum. Size tavsiyemiz, Lost in Translation’ın dışında kalanlardan olmayın...

İnsan her yerde insan

RRRrrr!!!


Geçtiğimiz sezon izlediğimiz "Asterix ve Obeliks: Görev Kleopatra"yı yaratan ekibin elinden çıkan "RRRrrrr", taş devrinden insan manzaraları sunuyor. Alain Chabat’nın hem yazıp hem yönettiği, insanlık tarihinin cinayetinin öyküsünü anlatan Fransız yapımı bu komedinin başrolünde Gerard Depardieu ve Maurice Barthelemy var. Filmin ismi de insanoğlunun ağzından ilk dökülen kelimeden geliyor. Zaten filmimin insanoğlunun temel motivasyonunun sevgi değil nefret olduğunu savunuyor. "RRRrrr!!!"daher gün yıkadıkları tertemiz saçlarıyla hava atan "Temiz Saçlılar Kabilesi" ile çapaçul "Pis Saçlılar Kabilesi" arasındaki mücadeleye tanık oluyoruz. Çıkış noktası itibariyle ilgi çekici olan film, yapay komedi unsurlarına yaslanarak seyircide istediği etkiyi yaratamıyor ne yazık.

Talip Ertürk
Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>