19. yy. Buenos Aires’inin yoksul mahallelerinde doğan; aşkın, tutkunun ve erotizmin harmanlandığı muhteşem dans tango, dünya edebiyatında da oldukça geniş yer almıştır.

Bir tango tutkunu olan Prof. Nilüfer Narlı, romanında bu dansın en tutkulu hali olan “Milonga” yı birbirinden ilginç on hikâyeyle Türk okuruna sunuyor. Tangonun iyileştirici güç verici yönünü küllerinden doğmuş kadınlarıyla gözler önüne seriyor.



“Otoritere; tüm heybeti, ezici erkek egemen normları, giyilmek zorunda kalınan tek tip kimlikleriyle, milonga kadınlarının ruhları ve bedenleri üzerine kâbus gibi çökerken, onlar Kafka'nın böceğine dönüşüp ince güçsüz bacakları ve kalın kabuklarına bakıp ağlayarak yok olmadılar. Tangonun meydan okutan gücüyle, kırmızı ve mor rengin büyülü tonlarını yansıtan dantel kanatlı kelebeklere dönüşüp uçarken, ziyaret ettikleri çiçeklerin üzerinde güçlü bacaklarıyla dans ederek kâinatı kıskandırdılar. Milonga ruhu, bedenlerini kavrulmaktan, grinin tüm soğuk tonlarına bürünmekten, iki büklüm olmaktan kurtarıp beyaz zambakların açtığı ışıltılı tene, ihtiras tomurcuklarının gizlendiği pembe kırmızı dudaklara, yıldız gibi parlak gözlere kavuşturdu.”

Arjantin’de, Türkiye’de ve daha birçok ülkede kadınların ibret verici bir mücadelesi oldu. Ezik bedenlerin ve ruhların hayata tutunup oradan yükselme mücadelesi. Bunu kim biliyor?

“Milonga Kadınları”, özgürlükleri ve hakları gasp eden otoritenin karanlığından dansın ateşi ve ışığıyla çıkanların romanıdır.