>

RÖPORTAJ

Beril Pozam; “Aşk benim için güven, eğlence, tutku, şefkat demek”

Neşeli, düşünceli, şefkatli.
 
   
 
 
     

Henüz anaokulundayken tiyatro oyunlarında sahne almaya başladı Beril Pozam. Daha sonra, lisedeyken katıldığı bir tiyatro yarışması sayesinde “Benim mesleğim bu!” dedi ve işte o zaman kariyerine doğru emin adımlarla yürümeye başladı. Şimdilerde “Yalı Çapkını” dizisindeki Suna karakteriyle izleyenleri büyüleyen güzel oyuncu, romantizme bakışından olaylarla başa çıkışına, beslenme tarzından sosyal sorumluluklarına pek çok konudaki düşüncelerini MAG Okurlarıyla paylaştı...

Lisede yer aldığınız bir tiyatro oyunundan sonra bu meslekte ilerlemeye karar vermiştiniz. Peki ilk oyununuzu sergilerken hissettikleriniz nelerdi?


Liseler arası tiyatro yarışmasına Turgut Özakman’ın “Duvarların Ötesi” adlı oyunuyla katılmıştık. Aslında benim sahne üzerindeki ilk deneyiyim değildi, anaokulundan beri bütün etkinliklerde sahnedeydim zaten; fakat ilk defa bir oyunla sahneye çıkmıştım. Sahne üzerinde olmaya alışık olmama rağmen bu seferki deneyim bambaşkaydı. O zamana kadar hissettiğim bir halin içindeydim. Bu halden gerçekten büyülendim. Perdeler henüz açılmamıştı, ben sahne üzerinde oturuyordum, yüzüm ellerimin arasında öylece kalakalmıştım. Bana bu hissi yaşatacak başka hiçbir mesleğin olmayacağını o an anladım ve o hissin peşinden gittim.

Bilkent Üniversitesinde okurken, mezuniyet projeniz olan Arthur Schnitzler’in “La Ronde”sini Türkçeye çevirmiştiniz ve bu da sahnelenmişti. Dillere ilginiz var mıydı? İlk yabancı dilinizi ne zaman öğrenmeye başladınız? Hangi dilleri biliyorsunuz?

Ben yabancı dil öğrenmeye bayılıyorum. Sadece dili değil, bir kültür de öğrendiğim için çok keyif alıyorum. İlkokulda İngilizce öğrenmeye başladım, en akıcı olduğum dil İngilizce. Biraz Almanca, biraz da karmaşık olmayan dertlerimi anlatacak kadar İspanyolca biliyorum.

Şimdi, gerçek bir hikâyeden alınan “Yalı Çapkını” dizisinde rol alıyorsunuz; ama gerçekçi hikâyeler mi fantastik öyküler mi sizi daha çok heyecanlandırıyor?

Ben hikâyenin önündeki gerçekçi ya da fantastik ve benzeri sıfatlarla pek ilgilenmiyorum açıkçası. Ben iyi anlatılan, etkileyici hikâye izlemeyi seviyorum, türü ne olursa olsun.

Yalı Çapkını’nın yeni sezonunda izleyiciyi neler bekliyor? Genel hatlarıyla kısa kısa ipuçları verebilir misiniz?

Her hafta, oyuncusu olarak beni de şaşırtan ve heyecanlandıran bir işin içindeyim ve bundan çok memnunum. Hem senaryoyu okurken hem de cuma akşamları izlerken, hatta bir sonraki hafta hakkında “Acaba ne olacak?” diye düşünmekten büyük keyif alıyorum. İnanın bildiklerimi annemle bile paylaşmıyorum, çünkü hafta hafta takip etmenin yaşattığı heyecan bambaşka. Sadece şunu söyleyebilirim, bence yine şahane bir sezon bizi bekliyor.



Suna’nın yerinde siz olsaydınız, Saffet’le kaçar mıydınız? Beril Pozam böyle bir durumda olsa ne yapardı?


Öncellikle Allah korusun demekle başlamak istiyorum! Hayal etmek bile beni korkutuyor. Bunu başka bir röportajda daha söylemiştim; tam olarak yaşamadan ne söylesem üstten konuşuyormuşum gibime geliyor. İnsan başına gelmeden anlamıyor ama umarım bazı şeylerin başımıza gelmesine hiç gerek kalmaz.

Aşka bakışınız nedir? Kısaca tanımlayacak olsanız neler söylersiniz?

Güven, eğlence, tutku, şefkat.

Romantik bir ilişkide olmazsa olmazınız nedir?

Kesinlikle karşılıklı temin edilen güven duygusu ve eğlence. Eğlenmediğim ve güvende hissedemediğim bir ilişkinin ve ortamın içinde kendimle ilişkim bozuluyor. Kendimle ilişkimin bozulduğu yerde de var olmak istemiyorum.

İş ortamında olur, romantik anlamda olur, arkadaşlık bakımından olur; birisiyle tanıştığınızda ilk dikkat ettiğiniz şey nedir?

Karşımdaki insanın bende hissettirdiği enerji ve duygu, dikkatimi ilk çeken şeyler olur.

Yaşadığınız can sıkıcı olaylarla genellikle nasıl başa çıkarsınız?

Ağlarım, dostlarımla paylaşırım, kendimle baş başa kalıp konuşur, düşünürüm; o olaydan öğreneceğim bilgiye ulaştığım vakit de o durumu kendi içimde salarım.

Kendinizle baş başa kalınca neler düşünürsünüz, ne yaparsınız?

Ne düşündüğümün cevabı sonsuz, uçsuz bucaksız bir bilinç akışı aslında. Neler yaparım sorusuna gelince film, dizi ya da farklı farklı konularda ilgimi çeken videolar izlerim, bolca müzik dinlerim, kitap okurum, deniz kenarına gidip oturur ve sadece dururum.

Yalı Çapkını’ndan sonra hayranlarınızın ilgisi nasıl şekillendi? Aldığınız en ilginç tepki neydi?

Zaten hep çok büyük bir sevgiyle karşılaşıyordum. Yalı Çapkını sayesinde bunun etki alanı bayağı genişledi. Gözlerinde pırıltılarla ve içindeki sevgiyi paylaşmak isteyen insanlarla doldu etrafım, minnettarım her birine. En ilginç diye tarif edebileceğim bir tepki yok, hepsi birbirinden farklı ve eğlenceli oluyor.

Sosyal medya platformlarından, sıklıkla Tiktok’ta vakit geçirdiğinizi belirtmiştiniz bir röportajınızda. Daha çok ne tür içerikleri izlemekten keyif alıyorsunuz?

O zamanlar Tiktok’tu, şimdi sadık yârim Instagram’a döndüm; ama Tiktok’un eğlenceli içeriklerinin yeri gönlümde bambaşka bir yerde duruyor!

Bir “guilty pleasure”ınız var mı?

Vallahi “guilty” hissettiğim hiçbir “pleasure”ım yok. Alnımın akıyla, hiç utanmadan, ilgimi çeken şeylerden keyif alıyorum!

Beslenme alışkanlıklarınızdan bahseder misiniz? Vegan, vejetaryen, hepçil vb. ne tür bir diyet benimsiyorsunuz? Yemek yapmak, yeni tarifler denemek hayatınızın neresinde yer alıyor?

Ben vejetaryenim. Paketli, hazır gıdalardan uzak duruyorum. Baharat ve sağlıklı yağ kullanımına çok önem veriyorum. Özellikle, o güne kadar bir tarifle yaptığım bir yemeğin alternatifi olacak tarifleri denemeyi çok seviyorum. Unsuz, şekersiz tatlılar yapmak gibi mesela. Bir lezzete ulaşmanın tek bir yolu olmadığını anlamamda ve damak tadımın gelişmesinde yardımcı olduğunu düşünüyorum. Vakit buldukça yeni tarifler denerim.

Geçmişteki bir sohbetinizde; kalistenik egzersiz olarak adlandırılan, kişinin yalnızca kendi vücut ağırlığıyla yaptığı spor programlarını sosyal medya üzerinden takip ettiğinizi belirtmiştiniz. Sporla ilişkiniz nasıl?

İş yoğunluğunun az olduğu zamanlarda spor, hayatımın önem sıralamasında ilk üçte yer alıyor. Aynı yemek tarifleri gibi, bedenin de bir sınırının olmadığını; gelişmeye, ilerlemeye çok müsait bir varlık olduğunu deneyimlemeyi, kendime bedensel yeni hedefler koyup onu aşmayı çok ilham verici buluyorum.

“Dünyanın tek sahibi biz insanlar değiliz.” öğretisinden yola çıkarak hayvanlara karşı taşıdığınız, taşınması gereken sorumluluklar neler? Düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Dünyanın tek sahibi değil de, hiçbir sahibi olmadığına inanıyorum. Biz hep birlikte, dünya üzerindeki bütün canlılar olarak, belli bir zaman aralığında burada var olup sonra göçüyoruz. Aynı mekânı paylaşan canlılar olarak birbirimize ve kendimize her zaman saygı, şefkat ve sevgiyle yaklaşmamız gerektiğini hissediyorum. Hiçbir canlının canının kıymeti bir başkasınınkinden daha az ya da fazla değil. Herkes ve her şey birbiriyle, fark ettiğimizden, gün içinde hatırladığımızdan çok daha sıkı bağlı. Biz insanlar başka hiçbir canlıdan üstün de değiliz, daha kutsal da değiliz. Birbirimizin sağlıklı ve güvenli yaşam hakkına saygı duymak zorundayız.
 

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>