>

DİĞER HABERLER

Bir patates... bir editör...

"Editörümün sınırlarını zorluyorum ama o da benimkileri zorluyor. Eeee her şey karşılıklı!" Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Bayramın üzerinden kaç hafta geçti?
Ben unuttum bile!
´å
Editörüm bayram haftasında yazdığım yazıyı ancak girince yazmayı hayal ettiğim nice nice yazılar çöpe gitti.
Çünkü o gün “mutlaka bunu anlatayım” dediğim şeyleri tamamen unutan ve konuyu bile hatırlayamayan bir momentoyum (izleyiniz Akıl Defteri) ben.
Nedenini de geçen gün annem söyledi. Kullandığım ilaçlar unutkanlık yapıyormuş. O ilaçları yıllardır kullandığımı düşünürsek halimi anlarsınız. (Bir de üstüne üstlük gazetecilik yapıyorum, çifte deformasyon)
Konuşurken konuştuklarımı da unutuyorum. Neyse ki yazılarımı yazarken böyle bir risk yok çünkü üç saniyede bir “ben ne yazıyordum” diye dönüp konuya bakabilme şansım var J
Tamam biraz yavaş ilerliyoruz. Öte taraftan en büyük avantajım çok hızlı klavye kullanıyor olmam. Gelin (İzleyiniz Kill Bill Volume 1) bir adamı öldürene kadar ben bir sayfa yazı bitirebiliyorum.
Gelmeye çalıştığım sadet de şu; editörüm yazılarımı geciktirince zaten hafızasız olan ben iyice elden ayaktan kesiliyorum. O zaman da sinirlenip “bir patates, bir editör, bir patates, bir editör...” diye söylenip duruyorum. (Ortada bir de şiş var ama sansüre takılır diye yazmadım)

Gelelim şu “devam edecek” dediğim loftun yaşam biçimine.
Şimdi yüzyıllar öncesinde kalmış gibi geliyor ya neyse!
Hayal meyal eve gelen 12 kişiyi ve perküsyon grubunu hatırlıyorum. Gecenin ilerleyen saatlerine canlı müzik yapmışlardı. Afrika ormanlarındaki vahşileri aratmadılar.
Önce boyun bağını boynundan çıkarmayan, takkeli (tabii ki United Colors of Benetton zenginliğinde renkleriyle) çocuk Laço Tayfa diye bir grubun CD’sini çalmaya başladı.
Sonra elindeki davulu özenle ısıttı. Soğuk olunca çalmıyormuş.
Çoğaldılar, üç oldular. İki davulcu bir tefçi... bize kaymak gibi bir müzik ziyafeti çektiler. “...abi müzik diye bir şey varmış ya” yorumları tamamen bana ait.
İnsan bir enstrümanla bu kadar mı bütünleşir kardeşim!
Eh böyle bir eve de böyle bir yaşam biçimi yakışır.
Hiçbir şeyi takmayacaksın.
Hep keyfin için yaşayacaksın. (Farklı sözcüklerle de ifade edilebilir)
Birileri gelecek gidecek, yenilecek, içilecek. Sürekli bir parti havası...
Kendimi o evde sürekli düşünüyorum da herhalde evi temizleyeceğim diye ömrümün yarısı giderdi.
Sevgilim “herkesin kısmeti kendine” deyip, çocuğun evini ele geçirme komplolarıma “dur” dedi. Ben o evde yapamazmışım. Haklı adam. Yapamam.

Ah ah... hayali de güzeldi.

Tam bu muhabbetin üstüne bir arkadaşım aşağıda verdiğim linki attı. Benim gibi “bayılırım ama böyle bir evde yaşayamam” diyenlerdenseniz bu siteyi bir ziyaret edin.
Site için yorumum şu oldu; “Adamlar yapmış abi!”
www.propeller-island.de/rooms_neu/room_detail/11/

Eğer Berlin’e yolunuz düşmezse Türkiye’de de böyle yerlerin olduğunu müjdelemek isterim. Mesela Eski Datça’da Can Yücel’in evinin yanındaki Dede Pansiyon. İnternetteki resimler odaların özgün dekorasyonunu yansıtmıyor.
Görmenizi tavsiye ederim. Kalmadım ama gidip gördüğüm kadarıyla süperdi.
www.dedepansiyon.com/tr/odalarimiz.html

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>