>

DİĞER HABERLER

Neden Kibele?

"Bir okurum köşemin adının neden Kibele olduğunu soruyor. " Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Neden Kibele?

Bir okurum köşemin adının neden Kibele olduğunu soruyor. Bu sorunun bugünlerin gündemi AB ile yakından ilgisi var. Kibele aslında bizi çok iyi anlatıyor.

Kibele adını seçerken uzun bir süre düşündüm.
Hem beni, hem kadını anlatabilecek güzel bir isim istiyordum.
İnternette gezinirken şöyle bir cümle ile karşılaştım;
“İlkçağ insanları, kadının doğum yapabilme özelliğini kutsal saydılar.”
Erkekler çağlar önce eylemle-sonucu birbirine bağlayamadığından kadını bereket timsali olarak görmüştü.
Ne hoş!
Kadının doğurganlığı Ana Tanrıça inancını 25 bin yıl beslemiş.
(Bir kadına tanrıçalık yakışmıyor mu?)

“Son 6 bin yılda erkek tanrıların ortaya çıkmasına karşın, Ana Tanrıça Kibele kültürü Anadolu'da M.S. 5'inci yüzyıla kadar devam etti” diyor kaynağım.
Süreç bununla da bitmiyor.
“Son Kibele sayılan Efes Artemis'i Meryem Ana ile özdeşleştirildi. Böylelikle Ana tanrıça Arinna'nın omuzları gerisindeki güneş simgesi ile Artemis'in dolunay simgesi Hristiyanlığa azizlerin başı çevresindeki kutsal hale olarak geçti.”
İlginç değil mi?
“Ana Tanrıça’nın Anadolu'daki Luvi dilinden aldığı adlar, tüm Akdeniz havzasına kent, ırmak, dağ ve bayan adları olarak Anadolu'dan yayıldı. Anadolu'da Hititlerin Telepinu yasaları ile kadınların elde ettiği haklara Avrupalı kadınlar ancak 19. yüzyılda ulaşabildiler.”
Friglerde Kibele doğa tanrıçası olarak geçiyor, Kimmer’de de bu süreç devam ediyor.
Git gide yaygınlaşan Kibele kültü Roma'da bir dönem aynı adla daha sonra Afrodit, Venüs ve sonrasında da Diana adlarıyla anılıyor.

Kadının gündelik hayat içindeki ciddi rolü onu, eski devirlerde tanrıça kültüne kadar taşımış.
Kibele bolluk, bereket ve doğurganlığı sembolize ediyor. Kadının toplumu beslemesi, büyütmesi demek.
Çevreme baktığımda bu kadın imgesinin değişmediğini görüyorum.
Kadınlar hala ailelerini çekip çeviren, çocuklarına bakan, fedakar cefakar insanlar fakat rolleri artık bununla da bitmiyor.
Sosyal yaşam içinde de bazı görevler ve misyonlar yükleniyorlar...
Artık sadece çocuk doğurmakla kalmıyor, iş yaşamı içinde aktif rol oynuyor, fikirlerini beyan ediyor, toplumun onları değiştirdiği ölçüde toplumu da değiştirip dönüştürmeye devam ediyorlar.
Ben de yazılarımın Kibele’nin bereketini taşımasını, okuyucularıma faydalı olmasını istedim.
Belki kendilerinden bir şey bulacaklardı bende, belki birşeyler yapmalarına esin kaynağı olacaktım, belki onlar beni dönüştürecekti, değiştirecekti.
Her gün yazıyor olmak, bana farklı bir bakış açısı kazandırdığı gibi, kelime hazineme yeni sözcükler ekledi, insanlarla farklı bir platformu paylaşmamı sağladı.

Özel bir okurum 23 Kasım’da gönderdiği mektubunda şöyle demiş;
“...yazıların sayesinde senin hakkında herşeyi öğrenebilirim gibime geldi. Çünkü kendini ve kendi dünyanı yazıyorsun. Çok cüretkar bir şekilde hiç bir şey gizlemeden... Tam bir Avrupalı gibi. Diğer kızlar da öyle. (Diğer köşe yazarlarını kastediyor) Sanki özel bir misyonunuz varmış gibi. İşte bakın. Biz Türk kadınlarıyız. Biz de sizin kadar cesur ve özgürüz. İstediğimizi yazabiliyoruz. İnşallah Avrupalılar'da bu yazıları okur...”

AB süreciyle birlikte artık dünya ile daha fazla iç içe olacağız.
Kimse gül bahçesi vaad etmiyor bize ve bu yol dikenlerle dolu.
Şimdi Sivil Toplum Örgütleri ile daha çok iç içe olmamız gerekiyor. Kendimizi daha çok geliştirmemiz ve içimizdeki Kibele’ye daha çok sahip çıkmamız gerekiyor.
Allahtan bu bahçe dikenler kadar güllerle de dolu...

Bahsettiğim kaynak;
Anadolu Anatanrıçası Kibele
Yazarı: Mehmet Yaşar Ünal
Ankara / 2001 – Kasım
Yayınevi belirtilmemiş.

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>