>

DİĞER HABERLER

Sessiz sinema

"Yıl 2005… ekranda müzikal bir film… İstanbul’un ana yerinde bir sinema… ve filmde ses gidip geliyor." Can Anamur'un yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Sessiz sinema

Yıl 2005… ekranda müzikal bir film… İstanbul’un ana yerinde bir sinema… ve filmde ses gidip geliyor.

Ne sahne ama değil mi?

Filmimiz “Les Choristes-Koro”. Bilenler bilir, geçen Oscarlarda Yabancı Film dalında aday olan, Fransız filmi. Adından da anlaşıldığı gibi müziğin yoğun olduğu bir film. Medyavizyon firması tarafından, hatırı sayılır sayıda kopyayla vizyona sokulan, güzel afişli, etkileyici bir film. Filmin baş kahramanı bir müzik hocası. Öğrencilerinden bir koro kuruyor. Yani bir nevi müzikli “Ölü Ozanlar Derneği” var karşımızda.

Günlerden Cuma. 21:15 seansı. Yer Alkazar, Beyoğlu. Eurimages destekli bu sinema salonunun en üst katında yer alan Asya Salonu’nda oynuyor film. Daha doğrusu oynayamıyor.

İçerde otuza yakın seyirci var. Film başlıyor ama ses bir garip. Hani kasetlerin yaygın olduğu zamanları düşünün, bazı kayıtlarda ses boğuk gelirdi. Defalarca kullanılmış bir kasetin üzerine kayıt yaptığınızda ses uğultu halinde duyulurdu. İşte aynı sahne! Filmin sesini anlayabilene aşk olsun!

Salonda homurdanmalar başlıyor. Bir, iki kişi makine dairesine doğru bakıyor. Bu arada film akıyor. Tek kalkan ben oluyorum. Sinema salonunun arkasında bir kapı var. Oradan birkaç basamakla makinistin odasına ulaşılıyor. Size manzarayı bir anlatayım isterseniz. Leş gibi bir oda, buram, buram kokuyor. Kirlilikte taksi koltuklarını aratmayacak bir divanın üzerine makinistimiz uzanmış. Ayakkabılar fora! Televizyonun sesi açılmış, keyifli, keyifli küçük ekrana dalınmış… O arada film mi oynuyor, ekranda görüntü nasıl, ses düzgün mü? Kimin umurunda? Uyarımla kendine gelir gibi oluyor. Filme bakıyor, ben yerime dönüyorum. Ama değişen bir şey yok. Tekrar yerimden kalkıyorum, bu arada salon alkışla uyarmaya başlıyor. Makinist salona giriyor. Ne derse beğenirsiniz? “Film böyle kardeşim”. Sen onu bizim külahımıza anlat. Sanki hayatımızda film seyretmedik!

Bu komediye daha fazla dayanamayıp salondan çıkıyoruz. Sinema müdürü gişelerin orada muhabbette. Derdimizi anlatıyoruz. Özür mü bekliyorsunuz? Çok beklersiniz. Yukarı çıkmaya bile tenezzül etmiyor. “Bir de siz görün isterseniz” diyorum. Tüm yaptığı dahili telefondan yukarıyı aramak. Nasıl bir çözüm buldular bilmiyorum.

Her bilinçli tüketici gibi paramı istiyorum. Allahtan biletleri atmamışım. Biletleri gişeye uzatıyorum. Surat bir karış, paramı sayıyorlar. Tabii, ben kim oluyorum? Kıs sesini, otur yerinde, berbat bir ses düzeniyle filmini seyret! Koyun gibi!

Film nasıl oynadı, diğer seyirciler ne yaptı, bilmiyorum. Ama biz dışarı çıkıp, artık o saatte hangi filmi yakaladıysak onu izledik.

Bu sinema salonu Avrupa Konseyi’nin Eurimages destek fonundan destek alan bir sinema. Arada bir kontrol ediliyor mudur acaba? Yoksa onlar da yardımı verip, ardından kontrolü kesmişler midir? İyi ki “Koro” filminin ne halde oynadığını bir gören yok!

Sinema filmi sinema salonunda izlenir. Şimdi adı aklıma gelmeyen bin Fransız düşünürün lafı vardı. “Televizyon ekranındaki film sadece o film hakkında bilgidir, filmin kendisi olamaz” diye. Laf tam böyle değildi ama ana fikri anlamışsınızdır. Siz, siz olun filmi sinemada seyredin diyordu bu büyük düşünür. Doğru da, bizdeki bazı sinema salonlarının halini görünce, gerçekten insanın evindeki ses sistemi ve film izleme düzeni daha doyurucu oluyor.

Şeytan diyor ki “gitme şu köhne sinema salonlarına, tak filmin dvd’sini, sinirin bozulmadan seyret!”

İki hafta kadar Cannes’da olacağım. Dönüşte Cannes izlenimlerimle karşınızda olmak üzere.

Can Anamur

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>