>

DİĞER HABERLER

Şeytan tüyü...

Bu adam öyle çekici biridir ki tüm kadınlar onunla beraber olmak ister, üstelik sadece cinsel çekicilik de değildir bu. Resmen aşık olurlar.
 
   
 
 
     
Hayal gibi biri olmak istediniz mi hiç? Gönlünüzde “vazgeçilmezlik” yatar mı?
İlk aklıma gelen örneklerden biri Erdal Acar’dır mesela. (Magazin programlarını sıkı takip etmediğimden örneğimi mazur görün. Muhtemelen Acar 10 yıl öncenin playboyudur.)
Erdal Acar, Emel Yıldırım’la evlenmek üzereyken bir kız arkadaşım Acar ile beraberdi.
Kız şöyle diyordu; “Bilsen ne zor durumda, Emel’le evlenmek zorunda kalmış, halbuki beni seviyor.”
Kızı öyle güzel ikna etmişti ki, “vah vah zavallı adama” demekten başka bir şey yapamadık. Tabii iki hafta sonra kızı terk etti.
Adamı sıkı takibe aldım ve ardından hoooooop Deniz Akkaya olayı geldi.
Hatırlarsınız, adamdan hoşlanmadığını bas bas bağırarak tüm dünyaya duyuran Akkaya “Erdal’la evleneceğiz” deyiverdi ve ne oldu? Rezil olduğu ile kaldı.
Bu ne ikna yeteneğidir? Nasıl bir çekicilik halidir?

Kız arkadaşımdan ve Akkaya’dan edindiğim izlenim şu; Acar karşısındaki kadını onu çok sevdiğine ve daha önce hiç onun kadar “özel” biri ile karşılaşmadığına inandırıyor. Kadını ikna edebilmek için de cömert davranıyor, hediyeler alıyor, jestler yapıyor.
İkinci aşamada da bunca insan arasında nasıl yalnız olduğundan dem vuruyor, aslında göründüğü kadar güçlü olmadığını ve içinde masum bir çocuğun olduğunu...
Bu saflıkla kendisine açılan adama hayır diyemiyor kadın.
Nasıl desin ki? Karşısında çekici, yakışıklı, kadın ruhundan anlayan, güçlü ama çocuksu bir adam var.
Acar istediğini aldıktan sonra kadını “acı bir terkedilme” bekliyor.
O saf çocuk “ulaşılamaz” bir adama dönüşüveriyor. Telefonlara çıkmayan, aramayan, sormayan vs.

Tabii her Don Juan aynı yöntemi kullanmıyor.
Bir de kadınların “değersizliğine bindirme” yöntemini kullananlar var.
Kadına iltifat eden adam, istediğini aldıktan sonra kadını görmezden gelmeye ya da başka kadınlarla ilgilenmeye başlıyor. Kadın, bunca küçük düşürülmeyi gururuna yediremeyip o erkeği kendisine aşık etmenin yollarını aramaya başlıyor.
Tam bir kısırdöngüye düşüyor, uğraştıkça aşk batağına kendisi saplanıyor.

Mesela Elsa Triolet, Beyaz At’ta böyle bir adamın hikayesini anlatır.
Bu adam öyle çekici biridir ki tüm kadınlar onunla beraber olmak ister, üstelik sadece cinsel çekicilik de değildir bu. Resmen aşık olurlar. Ardından ölmeyi göze alanlar vardır.
Elsa’nın kitabındaki Don Juan yakışıklılığı, çekiciliği ile gittiği her yerde kabul görür, kadınları geri çevirmez, onlarla sevişir ama arkasına bakmadan da çekip gider.
Bir gün minik ayaklı, sıradan sayılabilecek bir kadınla ilişki kurar. Kadından hoşlanır fakat kadın onu kel kafalı başka bir adam için terk eder. İşte o zaman aşka düşer, acı çeker, kadını geri ister.

Anladığınız değil mi şeytan tüyünün ne olduğunu?
Sadece anı yaşayacaksınız ve karşınızdakinden bir şey beklemeyeceksiniz. O kadar ki, kolayca terk edip gidebilecek gücünüz olacak.
Özgüveniniz ve ikna kabiliyetiniz tavan yapmış olacak. Arkada kalanın size olan aşkı, nefreti ya da duyarsızlığı sizi zerre kadar ilgilendirmeyecek.
Samimiyetle içinizi açacaksınız ama daha sonra öyle bir duvar öreceksiniz ki bu kişi ile aranıza, o samimiyetin gerçekliğinden şüphe duyacak arkada kalan...

Peki hayatı beklentilerle geçen kadınlar bunu başarabilir mi?

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr





Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>