>

KÖŞE YAZILARI | DEMET ÖZGE AYKAN

Başa Döneceksin

“Seni tanıyorum,” diyor. Gülmem geliyor, tutamıyorum. (Demet Özge Aykan)
 
   
 
 
     



“Seni tanıyorum,” diyor.

Gülmem geliyor, tutamıyorum. Besbelli dalga geçiyor.

Beni tanımadığı sonucuna buradan yola çıkarak varıyorum. O cümleyi kurmasından.

Bir yandan da, yola çıktığım burasının neresi olduğuyla ilgili kesin bir hükmüm yok. Ama sırf hikayenin kahramanına ayıp olmasın diye çaktırmıyorum.

Çevreme şöyle bir göz gezdiriyorum; birini tanıyan insanlar durup dururken “Seni tanıyorum,” hiç demiyorlar. Daha ben kendimi tanımıyorum, sen beni nasıl tanıyacaksın, diyesim geliyor. Diyesim geldiğinde ve diyemediğimdeki sinirli halimi gördüğümdeyse de tahmin edin ne oluyor?

Kendimi tanıyamıyorum.

Böyle saçma bir şeye sinirlendiğim için sinirleniyorum. Yani sonuç olarak her halükarda sinirleniyorum. Döndük mü başa. . .

***

Başa dönüyoruz.

Toz ve gaz bulutuyuz. Monopoli’de, hapis cezasından kurtulan başlangıç noktasıyız. Mezuranın ölçüm anında elden kaçtığı andaki ele çarpış hızıyız. Bumerangın geri döndüğü eliz.

İstersek Macellan bile olabiliriz. Bu konudaki kapasitemize güvenim sonsuz.

***

Onun beni ne zaman tanıyacağından çok, kendimi ne zaman tanıyacağımla daha çok ilgileniyorum. İnsanların kendilerini tanımaları mümkün mü hiç? Her an, her dakika, her gün öğrenmeye devam ettiğimiz gerçekler ya da gerçek olduğunu zannettiklerimizle, zavallı beyin daha da sıkışık vaziyetler içine giriyorken, söz-konusu “kendini tanımak”, anlamını sahiden de karşılıyor mu?

***

Sıkışık demişken, “Seni tanıyorum,” cümlesi sıkıştırma amacı da güder ve bu cümleyi kullanan kişinin niyeti hakkında oturulup etraflıca düşünülmesi gerekir. Bu etraflıca düşünme sırasında, kişinin boyu-posu, saçı-sakalı-küpesi, göz rengi, diş güzelliği, toplam karizma bilgisi, alın teri, ekmek parası gibi faktörler, subjektifliğin ortadan kalkması için göz-ardı edilmelidir.

Hikayenin kahramanı, yirmi birinci yüzyılda yaşamsal faaliyetlerini devam ettiren, dönemin zıpırlığından, yozlaşmışlığından, bilmişliğinden payına düşeni almış, belki çalmış ya da açgözlü gibi saldırmış, en az bir kez aldatılmış; erkekse kadınlara, kadınsa erkeklere inancı kalmamış, “babasına bile” olan güveni zedelenmiş birey statüsündedir. Vah zavallım.

Bireyin özellikleri arasında genelleme yapmak üst sıralardadır.

Tabi ki bencildir.

Görmüş-geçirmişliği (Bu cümlenin mecazi anlamda da düşünülmesini rica ediyorum.) sayesinde, tecrübesi, dolayısıyla söyleyecek cümlesi çoktur. İnsanın sinirlerini bozsa da dikkat çektiği bir gerçektir.

Nitelikler bunlarken, “Sıkıştıran insanın niyeti nedir,” sorusunun cevabı, kabak gibi ortada olduğu üzre: Bilemiyorum’dur. Yani kahramanımızın amacı kafa karıştırmaktır. Bilinmezlik yaratmaktır.

“Seni tanımıyorum,” der; fakat tanımayacağı duruma getiren kendisidir. Kendi çöplüğünü yaratır, sonra da öter. Sıkıştırıp kafa karıştıran hikayemizin kahramanı yüzünden, kararları ve düşünceleri sürekli yer değiştiren birini tanımak mümkün müdür?

Ana tema: Yukarıda sıraladığım kahraman niteliklerinin arasında “özgüven” varsa, çık karşıma, “Anlat!” de. Böylece benim fikirlerim sabitlenirken seninkiler yer değiştirsin.

Sonunda yine başa dönelim.

“Bir yerde söz biter: İki kişi karşılıklı kendini tekrarlamaya başlar. Hemen kaçacaksın ki aklın orada kalsın.”

Çalıyor: Besame Mucho – The Beatles


DEMET ÖZGE AYKAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>