>

KÖŞE YAZILARI | NEMZA SİNANOĞLU

Elimde Kalanlarla….

Sallanıyorum sandalyemde, sessiz sakin kendimde bir gün..Sanki... (Nemza Sinanoğlu)
 
   
 
 
     

Sallanıyorum sandalyemde, sessiz sakin kendimde bir gün..Sanki her gün öyle değilmiş gibi..Durumum anlayacağınız gayet ciddi, kendimle, halimle dalga geçiyorum ..Bugünkü sıkıntım sebebiyle kendime çıkarttığım iş, eski fotoğrafları karıştırmak oluyor..

Çok yorgunum, yılların verdiği yorgunluğun gün geçtikçe vücudumda birikmesi çöküyor omuzlarıma..Yanlızım, hiç ummayacağım halde, ummayacağım kadar tek…Çok yalnız

Elime aldığım hasır kutuyla sandalyeme tekrar oturuyorum..Dizlerimin üzerine yerleştiriyorum, bir süre öylece ona dokunup, içini dolduran onca anıya rağmen bu durumda olduğumu sorgulamak isterken, süzülüyor gözyaşları buruşan yanaklarımın kavisleri arasından yün şanlımı üzerine düşüyor bir bir..

Açıyorum, bencil değildim hiçbir zaman olamadım da..Bu evin sessiz koridorları arasında cıvıldaşan çocuk sesleri, kahkahalar ve mutlu anıllarla şimdi yalnız bırakılmak, bencilce değil miydi? Susuyorum, yine ben yine kendimle, bir türlü kararmayan anılarım, sararmış duvarlar ve boş koltuklarımla..Fotoğraflar elimde can buluyor bir bir, neler hayal edilerek başlanmış birlikteliğim, ilk heyecanım ve son sevgilim olan eşim ile ben, düğün arabamız, siyah beyaz olduğu halde güzelliği gayet belli olan elimdeki düğün çiçeği…Keşke bunlara bakarken anlatacağım birisi, birileri de olsaydı yanımda..Ne çok özledim anılarımı konuşarak birileriyle paylaşmayı…

Ardından Park hotel’li Cuma yemeklerimizi unutmamamı sağlayan fotoğraflar, güzel günler…Gençlik, sevgi, mutlu zamanlar…Pera palas’sı unutamam ilk orada kulağına fısıldamıştım oğluma hamile kalışımı..Fotoğrafla canlanan o anı anımsarken gülümsüyorum, orada piyanonun eşliğinde şarabı yudumlamak en büyük keyifti benim için..O gece içmeyişimin mecburiyetiyle, açıklanmıştı çünkü o hamilelik haberi..O sessiz asil adam, birden oturduğu yerden kalkıp yanındaki, diğer yanındaki ,öteki masadaki beylere sarılıp öpüp kucaklamaya başlamış, hatta birazda saçmalayıp beni zannettiği bir hanımı kucaklayıp vals adımlarıyla döndürmeye başlamıştı pistte..Sonra fark ettiğinde ne yapacağını şaşırmış bir halde hanımefendiden özür dileyip benim alıp öpüp koklamıştı..Yine güldürüyor beni bakın, yıllar geçse bile sevdiğim, benim tek, biricik eşim,sevgilimmm..

Sen bir saniye mutsuz kalmayı hak etmeyen bir kadınsın,derdi… Hani şimdi görmüyor muydu bu halimle beni..??

Neyse, asıl heyecanla birlikte hayatımıza katılan birde sevgilimin sakarlıları eklenmişti..Beni yormamak için elinden geleni yapsa da, sonuç olarak ya eli kesiliyor ya sütü taşırıyor yada biyerlerini yakıyordu..Durumumuz gayet iyiydi o zamanlarda da, yardımcılarımız olmasına karşın işten geldiği o saatten itibaren hiçbirinin işe el atmasına izin vermiyordu,açıkçası bu çok hoşuma da gidiyordu..
Devamlı uykudayken beni kontrol etmesi, su herhangi bir şey istediğimle devamlı ilgilenmesi, uykusuz kalması ve dahası..

O büyük gün geldi çattı..Karlı birgün, tam da yılbaşı gününe gebe olan gecede başladı sancılarım, heycanıma ortak olan çığlıklar benden değil ondan çıkıyordu..Onu sakinleştirme kısa da olsa bana düşmüştü, nefsim kesik kesik üzerime atılmış paltomla yola çıkıyoruz. Hastaneye geldiğimiz anda dr.um karşılıyor kapıda bizi gençliğim ve bişeyden habersiz olan asıl beni bir tedirginlik sarıyor. Eşimden koparıp kontrol, sonrada doğumhaneye alıyorlar..Bir iki üç, nefes al nefes ver derken, oğlum çığlıklarla dünyaya sesini duyuruyordu….Gözyaşlarım rahatlamamın nedeni olarak dökülüyor yanaklarımdan, tıpkı şuanda olduğu gibi..

Eşimi arıyor gözlerim, kapı açılıp doğumhaneden çıkartıldığımda elimi alıp sıkıca tutan eşim oluyor..Şimdi her şey tamamdı..Oğlum sağlıklı, kocam yanımda ve biz mutluyduk..Hayat bu daha ne isteyebilirdim ki..

Yıllar geçmiş oğlum üç yaşında olmuştu, ne çabuk geçiyordu zaman..Derken ikinci hamileliğimin haberi gelmiş planlı olmasa da istenilen zamanı gelmiş bir bebekti..İlk heyecanlar yaşanmasa da şimdi de deneyimli bir babanın verdiği haz ile ortalıkta ahkam kesmekte, profesör edasıyla yardımcılarımıza komutlar verip gün içinde pişecek yemeklerinin listelerini söylemekteydi..Komikti çok komik ve benim her daim sevmeyi biran olsun bırakmadığım, sevdiğimdi..

Gün geldi ve bu sefer bir kız bebeği ailemize katılmış bulunuyordu..Sevinçliydi babamız, çok istediği bir kız evladının da olmasıydı bu hayatta ..Oldu, benim için fark etmiyordu o mutlu olsun, biz mutlu olalım, sağlıklı olsun yavrularımız ve tabi ki biz..

Her zaman Kardeşini çok seven bir abi oldu oğlum. Bana destek, okul hayatı başlayıncaya kadar yanımda ayrılmayan babasının yerine geçen küçük erkeğimdi o sanki..

Evet yıllar geçti, yılların bu kadar acımasız olacağını bilseydim başlar mıyıdım yine en başından, bilemedim..Yine bu yuva evet, ya çocuklar..İçim acıyor, bırakılan bu anne, terk edişler, işte düşündükçe..Elime geçen bir fotoğraf güzel günleri ve bu evde koşuşan bu mutlu güzel çocukların gözümde canlanmasını sağlıyor, güzel günlerdi koşuşmasını yine çok isterdim, şimdiyse yavrularımın yavrularının.. Terk edilişime uzun yıllar oldu, bir gece ansızın uykusunda melek gibi yanımdan uçup giden sevgilimin ardından, asıl tek kalışım o anda başlamıştı..Çocuklar büyümüş okullar okumuş babaları gibi mühendis olan oğlum yurtdışına gitmişti. Orada okumasına ben teşvik olmuş, babasını zorla rıza etmiştim. O kararımın ardında bu kadar keşke diyeceğimi nerden bilebilirdim. Her bayram yurda gelişini karşıladığımız havaalanında, o bayramda yerimizi almıştık. Oğlum Amerika’dan geliyor ve evde onu yine çok sevdiği yemekler bekliyordu, çok yakışıklıydı babası gibi..Bir huzursuzluk vardı bu sefer o kavuşma bekleyişinde içimde, çok özlediğimden deyip içimden geçiriyordum..Oğlumun bilmediği, benim bir şeylerin onda değiştiğini fark etmemle başladı her şey. Zayıflamıştı, halsiz ama yüzü gülen bir halde indi uçaktan kucaklaştık güçsüz bir sarılıştı bu istese de sıkıca sarmalayamadığı..Eve geçtik eskiden olsa tabaklar dolusu yediği yemekler, şimdi zorla geçiyordu boğazından..Babamız zorlama çocuk yol yorgunu yer nasıl olsa dedikçe içimden susturamadığım söylemler yükseliyordu. Bir yılı aşkın bir süredir okuyordu çocuğum orada ve hep aynı yolu bırakıp geliyordu yanımıza. İlk gün yorgunluğunu atmış olarak yanımıza beklediğim oğlum, beklediğimden düşük bir enerjiyle günaydın deyip yanımıza oturuyor, yüzüne gülümsüyor gözlerine bakıyorum oğlumun, ama hali yok o gözbebeklerinin farkındayım, biliyorum..Gece boğulurcasına gelen şiddetli öksürüş sesleriyle hepimiz uyanıyoruz, gittiğimde durumun neticesini fark edeceğimiz bir ortamla karşılaşıyoruz, kendinden geçtiği bir halde olan oğlum ve çarşafında yayılan kan izleri..Apar topar kaldırılan hastanede halsiz oluşları, iştahsız olduğu durumlara sebebiyet veren ‘VEREM’ hastalığıyla selamlaşıyoruz. Birkaç ay hastanede kalan oğlumu ondokuz yaşında kaybediyoruz. Suçlusu benmişim gibi hissetmemi sağlıyor bu durum içten içe, eşim ve kızım bunu dile getirmese de bakışlardan anlıyor yada ben öyle algılıyorum. Kızımla aram artık eskisi gibi değildi, sanki aramızda bir mesafe vardı, eskisi gibi konuşamıyor, dertleşemiyorduk.. Eşime sorduğumda ee artık o bir genç kız ondan eskisi gibi şeyler bekleme diye cevaplıyordu.Haklıydı da belki ama ben bir anne olarak bunu bekliyor her anında yanında olmak istiyordum. ..Müziğe olan ilgisi abisinin gidişi ve sessizleşen evimizin duvarlarına gittikçe çoğalan piyano sesleri eşilk ediyordu. Eskiden çok sevdiğim piyano sesi, şimdi yalnızlık senfonisini anımsatıyordu bana. Olan oldu yüksek öğrenimini yurtdışında görmek istediğini açıkladı güzel kızım. Gönderdik, bu sefer benim çok rızam olmadan babasının git kızım istediğini gerçekleştir demesiyle göndermiş olduk Londra’ da olan bir sanat okuluna. Bilirsiniz yağmurludur oralar, yağmurlu bir günün sabahı okuluna gitmek için çıkan güzel kızımın kullandığı bisiklete, daha doğrusu bisiklet yoluna çıkan bir aracın kızıma çarpmasıyla orada başlayan serüveni de böylece son buldu..İşte hayat böyle doldurdu bendeki sayfaları..Şimdi elimde ne mi kaldı, işte bu birkaç fotoğraf..Boş koridorda dolaşan çocuk sesleri, arada çalıştırdığım gramafondaki eşimin en sevdiği taş plaklar ve bu evde bitişini bekleyen ben..

Şimdiki hayalim sallanan sandalyemde Tanrının komutunu verdiği bir anda uykuya dalmak ve derinleşerek onların yanına bir an önce varmak..

İşte hayat benden bunları aldı, geride bir beni bıraktı..

Hiç olmamışçasına yaşamak isterdim tekrar hayatı..Elinizdeyken sıkıca tutun bırakmayın, benim yerime daha da yaşayın derim..


NEMZA SİNANOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>