>

KÖŞE YAZILARI | NEMZA SİNANOĞLU

Sahnelen Hayatım…..

Bir yaz günüydü her şeyin yeniden başladığı mevsim…. (Nemza Sinanoğlu)
 
   
 
 
     

Bir yaz günüydü her şeyin yeniden başladığı mevsim….Dünyaya gözlerimi açtığım andan itibaren, yanımda bir tek annemi bilmiştim..Onlar ben dünyaya gelmeden kısa bir süre önce büyük bir aşkla evlenmiş, babam bir keman virtüözü olup üniversitede hoca aynı zamanda yoğun iş temposunun yanında yurtdışı dahil devamlı konserler veren birisiymiş. Tanışma hikayeleri annemin sesinin güzel olması ve bir musiki cemiyetine kaydını yaptırmasıyla başlamış, o zamanlarda cemiyet de asistan hoca olan babamla yolları orada kesişmiş, güzel bir hobi olarak başlayan musiki hayatı annem için bir aşkla taçlandırılmış. Genç ve güzel olan anneme ilk görüşte aşık olan babam, musiki cemiyetine gitme nedenlerinin sadece bir yer ve çevre edinmesiyle ibaretken bunun içine birde aşk karışınca uçar adımlarla derneğin yolunu tutar olmuş her ders günü. Annem deseniz aynı dertten muzdarip, evin içine sığamaz ayna karşısından yatağına uzanamaz olmuş..Ders günü geldiğinde ikiside geceyi sabaha sabahı ders saatine vurması için çarpıntılara tutulurlarmış. Böylesi bir aşkın başlangıcını belli etmek babamın derslerde kendisini onun gözlerinden alamayarak şarkılarla duyurmasıyla olmuş..İlk adım tebessümler, ders aralarında kantinde karşılaşmalar ve bir gün babamın ders notlarını dağıtırken annemin kağıtlarının arasına bir buluşma yazısı yazmasıyla ilk baş başa kalmaları ve bu aşkın birleşmesine sebebiyet oluşturmuş. Kısa bir sürede aileler tanışmış anlaşılmış ve bu birliktelik resmiyete dönüştürülmüş, günler hızla geçiyor ve babamın okulunu bittirme münasebetiyle askere gideceği haberi annemin mutluluğuna gölge düşürürken, karşı taraftan gelen bir evlilik teklifi ile ne olduğunu şaşıran annem, kayın validesiyle birlikte oturma kaydıyla evlenmiş oluyorlar. Babamın ailesi hali vakti yerinde kuzguncukta denize yakın müstakil bir evde otururken, dedemin kısa süre önce vefat edişi ile evinde yalnız kalan babaneme oğlunun evliliği ilaç gibi gelmiş gelinini pamuklar içinde kendi kızı gibi sarıp sarmalamış..Günler babamın hasreti haricinde güzel geçiyor, annem musiki cemiyetine devam ederken, evliliğin hasretle birleşmesi sonucu onda besteler yapma yeteneğini de ortaya çıkartmış. Babamın o zamanların gerekliliklerinden doğan uzun süren askerliği arada yurda kısa dönüşleriyle mutluluğa dönüşüyormuş. Zamanlar akıp gitmiş temelli dönüşü gerçekleşmiş babamın. Annemin bu geliş itibari ile ona bir süprizi olduğundan iki kat daha heyecanlıymış, bir bebekmiş bu aşkın heyecanını onda perçinleyen. Babamın eve gelişinin üçünü gününde açıklamış, kendisini havalara uçuran bu haberi, fakat karşılığı hayal kırıklığı ve şaşkınlıkla karşılayan babamdan alamamış. Çok erken olduğunu daha mesleğinde kariyer yapması ve önünün açık olduğundan bahsetmiş durmuş. Annem bu cevapları şaşırmış hallerde izlerken bebeğini doğuracağını, bu saydıklarının doğurmaya engel olmadığını ve mesleki kariyerinde ona her zaman destek olacağını anlatmak isterken babamın bu isteksiz hali onda daha bir mutsuzluğa neden oluyormuş..Zaman geçmiş annemin hamileliği ilerlerken babamın mesleğindeki şöhret basamaklarını da hızlı adımlarla atması gerçekleşiyormuş. Bu durum eşine, evine ve daha doğmamış bana aşık olan annemi dışarıdan izleyenler için takdire şayan bir durummuş.

Doğum zamanım geldiğinde babam yurt dışında bir konserdeymiş..Tabi döndüğünde annemler evde, ben sarıp sarmalanmış bir şekilde onu bekliyormuşuz. Annem aşık olduğu adamın değişiyor olduğunu sezinliyor babaannem ile konuşmalarında hamilelik ve yeni anneliğin verdiği duygusalıkla yaklaştığını ve onunda babalığa alışma sürecinin olduğunu belirterek içine birazda olsa su serpmiyormuş. Her geçen zaman evde birisinin eksik oluşu daha da beliriyor ve benim ağlama seslerim, annemin kendi içine attığı gözyaşlarına karışıyormuş..Doğan büyümüş ve benim bir yaşımda oluşumun kutlamaları evimizde büyük bir davetli kitlesiyle kutlanıyorken..Kapının çalışıyla annemin eline tutuşturulan bir telgrafın aslında tebrik değil, babamın bir daha eve gelmeyeceğini plansız ve her şeyin hızlıca geliştiği hayatlarındaki sorumluluğa kendisinin artık katlanamayacağını ve bir süre yurt dışında orada işlerini yürüteceğini, ne zaman geleceğinin hiç belli olmadığını içeren bir yazıyla benim doğum günüme vurucu noktayı koymuş . Annem misafirlerin olduğu salona girdiğinde donuk ve dalgın haliyle sadece beni kucağına alarak oturmuş bir koltuğun köşesine ve sessizliğe gömülmüş… O gün bu gündür annem o sessizliğinde çıkamamış, babamla birlikte daha güzelleşen sesini bu evde duyan bir daha olmamış. Onun ninnilerini sadece hayal ederek büyüdüğüm bu evde, şimdi ben ona şarkılar söylüyor konuşarak aktaramadığı sözcükleri gözünde belirlen pırıltılarla daha da anlamama neden buluyordum. Vaktimin çoğu,fakülte dışında annemle birlikte sahil yürüyüşlerimiz, ona kitap okumalarım ve zamanında yapıp hayatın getirdiği süprizler ile bir köşeye kaldırdığı bestelere hayat vermemle geçiyordu. Evimizde, anlam veremediğim bir sessizlikle çerçevelerimizi süsler haldeydi hala babamın fotoğrafları ,duruyordu sadece bir köşede, annemin sessizliğinde. Bir duvar vardı aralarında, bir gün eve gelen bir telgraf ile örülen, yıkılamayan, ve ne olacağı hala bilinemeyen… Küsmüştü annem ona, aşk’ına , belki kendince verdiği karardan dolayı kendine…Onların aralarından olan bir durumdu bu, babaannem ve annem ile olan dünyamızdaki tek eksiğimin babamın olmaması kaydıyla hayat devam ediyor ve ben gün geçtikçe büyüyordum..Annemin bana okulu bittirdiğimde hediye edeceği bir kutu saklıyordu, içinde ne olduğunu hep merak ettiğim hatta günler geçip biran önce büyümeyi bunun eşliğinde o kutuya sahip olmayı hayal ediyordum… Okulumun bitmesine sayılı günler kalmıştı, Konservatuarın en başarılı öğrencilerinden biri olan beni, Viyana’da bulun bir konservatuar bursu ile taçlandırıyor ve beni laik görüyorlardı. Babamla ilgili tek bildiğim bir süre Viyana’da yaşadığıydı, bana verilen bu ödülü duyduğumda içim bi cız etse de benim yoluma bakmam ve hayatını bana adayan kadınlarıma laik olmam gerekiyordu. Eve koşarak gelip bu haberi vermemle annemin gözlerindeki yaşları görmem bir olmuştu. Babaannemin ise ağzı kulaklarında, bravo kızıma bravo sana diyerek el çırpma hareketlerini sergiliyordu. Mezuniyet günüm gelmiş hepimiz benim için özel olan bu güne tüm çabamızla hazırlanmıştık, evimizin oturma odasında buluştuğumuzda annem elinde beklediğim o kutuyla beni karşılıyordu, heyecan ile içini açtığımda sayısız açılmış ve okunmuş mektup bulmuştum. Babamdan olan mektuplardı bunlar, çoğunda ağlamış, pişmanlıklarını ve çocuğuna, anneme yaptığı kötülükler ile vicdan azabı çektiğini söylüyor, yüzünün olmadığını, ölene kadar bizleri sevmekten vazgeçmeyeceğini ve onu affetmemizi söyleyen nice mektuplar gelmişti..Annemin konuşmaması dolayısıyla aramızda hep bir duvar vardı, babamdan kaynaklı, onun gidişiyle alakalı..Hiçbir zaman o yasaklı olmamıştı bu evde, burada her köşede misafirdi çerçeveler sayesinde..Teşekkür ettim annem ve babaanneme de kolumu atarak sarıldım onlara, sıkı sıkı sarıldım..Annem çok güçlü bir kadındı, onun yerinde ben olsam diye bazen düşünüyor ama boyumu aşıyordu düşündüğüm sonuçlar. Aralarında olan Aşk’a şahit olmasam da bende inanıyordum…Bir nevi ona ,onun verdiği karara saygı duymuştu annem ve susarak sessizliğe gömülmüştü. İşte babamın mektupları elimdeydi, onun dokunuşu, onun harfleri ve onun duygularına bulanmış onlarca mektup. Evden çıkma vakti gelmiş de geçiyordu, tören salonuna geldiğimizde herkes yerlerine yerleşmiş . Sahneden anneme ve babaannem ’e bakarken gözlerindeki ışıltıyla içimde bulunan heyecan buluşuyor ve bende oluşan yaşların akmalarına engel olmakta güçlük çekiyordum. Okulun birincisi açıklanmış, beni kürsüye davet eden hocamın yanına , heyecandan titreyen adımlarla yürürken, plaketimi elinde tutan kişinin hayal olup olmadığını kavrayamayarak tekrar bakmam ve o kişinin babam olduğunu görmek inanılmaz bir duygu uyandırmıştı bende. İkinci aklıma gelen şey anneme bakmak olmuştu, ayağa kalkmış halde donmuş bakışlarla beni alkışlıyor, bir yandan da babama bakıyordu..Alkışlar kesilmiş, babam ödülümü verirken bir ses belirivermişti gelen konuklar arasında, melodiyi biliyor fakat bu sesi tanımıyordum hiç. Herkes büyülenmiş şekilde gelen sesi dinlerken, sahneye beliren kişinin annem ve hayatımda ilk defa duyduğum bu sesin ondan geldiğini görüyor olmak tarif edilemez bir duyguydu. Nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde anneme eşlik etmeye başlamış ve sahnede benim için bir ilk daha gerçekleşerek babamın sesini de orada kavuşmuş olmuştum. Davetliler oturdukları yerden ayağa kalkmış üçümüzü alkışlarken gözlerim babaanneme takılıyor, donmuş bir şekilde hangimizin sevincine ortak olacağını bilemez durumda göz yaşlarıyla bizi alkışlıyordu.Gösteri bitmiş, hepimizin elleri kenetlenmiş halde salondan ayrılırken, annemin sesi hala kulaklarımdaydı. Eve varmış ,içimizde dolan çeşitli duygu yoğunluklarıyla paylaşımlar için bakışmalarımızla bahaneler yaratıyorduk..Bu esnada babamın bana yapmış olduğu ikinci süprizin, hayatımın bu evresinde olacağım Viyana’daki okulda onun da öğretim görevlisi olduğu ve birlikte olacağımız haberiydi..


NEMZA SİNANOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>