>

KÖŞE YAZILARI | ÖZCAN KANDEMİR

Anneler gününün ardından

“Sevincin sonu yok, fazlalığı olmaz ve sevinç hiç taşmaz…ama hüzün, ama yalnızlık ve terk edilme duygusu giderek artar..” Özcan Kandemir’in yeni yazısı…
 
   
 
 
     

Anneler gününün ardından

Bir anneler günü daha geçti…kimi anneler sevindi, kim anneler üzüldü, kimi çocuklar sevindirdi, kimi çocuklar ağlattı annelerini… Böyle günler beni nedense hep üzer…

Sevincin sonu yok, fazlalığı olmaz ve sevinç hiç taşmaz…ama hüzün, ama yalnızlık ve terk edilme duygusu giderek artar.. ve hiç bir yerlere sığmaz O sığamadığı gibi size de odalar, sofalar, caddeler dar gelir…

Bu anneler gününde gene beni arkadaşlarımın çocukları bir bir aradılar Seda, Meriç, Mine sevecen ve sevgi dolu sesleriyle anneler günümü kutladılar…ayrıldığım eşimin çocukları Rengin ve Berker’in yanı sıra genç kızlığa neredeyse adım atmak üzere olan Rengi’nin kızı Eylül, yeğenlerim Aytek,Ayberk aradı her anneler gününde olduğu gibi. Taaaa…dünyanın bir ucundan Amerika’dan arayıp anneler günümü kutladı benim sevgili yeğenim Janset ve hiçbir kan bağımız olmadığı halde birbirimizi çok sevdiğimiz kesin olan sevgili Çağatay aradı Londra’dan ve “benden önce arayan olmadı değil mi? “ dedi büyük bir kıskançlıkla!…Hepsi sevindirdiler beni.. başka arayanlarda oldu ama adlarını bir bir yazmaya kalksam yerimiz yetmez. Bunların adını yazmamın nedeni, beni hiç ihmal etmedikleri ve unutmadıkları içindir. Sanki bana “sen doğurmadın ama, biz senin çocuklarınızız yalnız değilsin…” demek isterler her anneler gününde. Evim çiçeklerle dolar … Bende büyük bir keyif ve egoizmle başkalarının doğurduğu, büyüttüğü bu güzel yürekli çocuklarla hazır anneliğimin keyfini yaşarım. Yani ben mutlu azınlıktayım. Sevinen annelerin yanındadır yerim.

Ama aranmayan, terk edilen, unutulan veya çocuklarını kaybeden anneleri, annelik ateşiyle yanıp tutuşmalarına rağmen, çocuk sahibi olamayan kadınları düşünüp üzülürüm...Ama nedense kendim için üzülmek hiç aklıma gelmez.. Oysa aslında kendime üzülmem gerekir. Bunu ilk kez, bu anneler gününde düşündüm…

Ben annemi kaybettiğim zaman on yaşlarındaydım…doktor, annemin hasta yattığı odadan başı önünde çıkıp, kapı önünde heyecanla bekleyen babam ve daha çocuk yaşta olan ağabeylerime ve bana “başınız sağ olsun..” dediği zaman hatırladığım şey, doktorun bacaklarına yapışıp “annemi sen öldürdün, o iğneleri yapmasaydın ölmeyecekti!..” diyerek küçük yumruklarımla doktoru yumrukladığımdır. Aile dostumuz olan doktorun başımı sabırla okşayıp “meleğim bunun böyle olmadığını büyüyünce anlayacaksın bende çok üzgünüm…” derken gözüm babama ilişti…bir yandan beni bacaklarına yapıştığım doktordan ayırmaya çalışırken, bir yandan da o masmavi gözlerinden akan yaşları bize göstermemeye çalışıyor ama buna engel olamıyordu…

Ölüm ne biçim bir şeydi? Annemi bir daha hiç göremeyecek miydik? O nereye gitmişti? Bizleri bırakıp giderken , bizi hiç mi düşünmemişti?. Çocuk aklımla bunları düşünüyordum.

Sonra ev insanlarla dolmaya başladı. Ağlayan dövünen ve beni teselli temek için aşırı ilgi gösteren akrabalar ve komşular. Benim neler hissedebileceğimi hiç düşünmeden “ Ah zavallı çocuk, şimdi annesiz ne yapacak?” veya “en çok bu küçük kız çocuğuna üzülüyorum, annesiz perişan olacak…” gibi laflar söylerken bir yandan da saçlarımı okşayıp, sarılıp öpüyorlardı. Birden genç yaşta bizleri bırakıp gittiği için anneme çok kızdığımı hatırlıyorum…( o yaşlarda ölümün yaşlılara mahsus bir durum olduğunu düşünüyor olmalıyım) Beni böyle acıklı bir durumda bırakıp gittiği için…insanlar bana acıdığı için, annemin beni böyle acıklı ve zavallı bir durumda bıraktığı için kızmıştım hayatının baharında bu dünyaya veda etmek zorunda kalan anneciğime…

Sonra yıllar yılları kovaladı hepimiz büyüdük, okuduk, evlendik iş güç sahibi olduk. Bütün bunları nurlar içinde yatmasını dilediğim babama borçluyuz. Bizi hiç ihmal etmedi, evlenmedi bizi sevgisiz bırakmadı ve annesizliğimizi hissettirmedi hepimiz sağlıklı çocuklar olarak bu günlere geldik.

Annemi hiç mi aramadım? Hiç mi özlemedim? Elbette aradım, özledim yanımda olmasını çok istediğim anlar oldu. Büyük bir sevgi ve ilgi ortamında büyüdüm ama çevremdekiler hep erkekti. İki ağabeyim ve babam üzerime titrerlerdi.

Çocukken annesizliği çok hissetmedim. Çünkü annemle uzun bir geçmişimiz yoktu. Anılarım hep kısa kısaydı, kısa metrajlı filmler gibi. Çoğu da otoriteye dayalıydı. “şunu yapma!..” “ böyle davranma!..” “ağabeylerine babana saygılı ol!..” “ insanlar konuşurken söze girme!..” “ Odanı oyuncaklarını topla!..” dersini çalış!…”gibi.

Annemin yokluğunu büyüdükten sonra daha çok hissettim. Onunla paylaşmak istediğim ne çok konu vardı…ona danışmak istediğim fikrini almak istediğim ne çok olayla durumla karşılaştım ama o hiç yanımda yoktu!..

Bir anneyle kızın paylaşacağı hiç bir şeyi paylaşmadan büyüdüm. Hep kendi doğrularımla hareket ettim. Zaman zaman da yanlış yaptım. Bazen düşünürüm ‘eğer annem olsaydı daha iyi bir evlilik yapabilir miydim?’ veya ‘annem olsaydı bu evliliği daha önce bitirip kendi yoluma devam edebilir miydim?’ dediğim çok olmuştur.

Ben hayatta el yordamıyla ilerledim. Annem olmadığı için çabuk olgunlaştım. Aile içinde hep denge unsuru oldum. ağabeylerimin isteklerini arzularını babama kabul ettiren hep ben oldum. Annem olsaydı bu separey görevini kuşkusuz o üstlenirdi.

Hep baba evi derler…Oysa annenin içinde olmadığı bir eve, baba evi de olsa kolay dönemiyorsunuz. Baba evinin içinde size kollarını açmış bir anne kucağı olmadan baba evi olmuyor. Eğer öyle olsaydı ‘ ben evliliğimi çok daha önce bitirip anne kucağına ve onun şefkatli bağrına dönerdim ‘diye düşünüyorum.

Annelerini kaybeden arkadaşlarımı hep şöyle teselli etmeye çalışırım.” Üzülme bak sen annen ile bu yaşa kadar yaşamışsın, onun sevgisini, ilgisini ve karşılıksız özverisin tepe tepe kullanmışsın, öğütleriyle biçimlenmişsin. Birde beni düşün on yaşımdan beri annesiz yani pusulasız bir şekilde hayata devam ediyorum…sen şanslısın…ölüm herkesin başına gelebilecek bir olay. Ama sevdiklerimizi ne kadar geç kaybedersek o kadar şanslıyız..”
Bu işe yarar çoğu zaman. Şanslı olduklarını kabul ederler ve benim yerimde olmadıklarına bana söylemeseler de için için sevinirler…

Ama hep “keşkeler”i vardır…Şunu yapmasaydım, böyle davranmasaydım, daha çok arasaydım, kalbini kırmasaydım, sesimi yükseltmeseydim, daha sabırlı davranabilseydim gibi. .İşte burada benim durumum şansa döner ve “keşke”lerimin ne kadar az olduğunu hatta hiç olmadığını düşünürüm. Sadece on yıl beraber olmuşuz anneciğimle ki, bu süre de benim komut aldığım ve ne derse uyguladığım ve hiçbir şeye itiraz edemediğim dönem. Umarım onu hiç kırmamışımdır, üzmemişimdir...

Oradan bizleri izliyorsa ki, (gönlüm böyle istiyor.) Onu hiç unutmadığımızı ve sevgiyle andığımızı ve babamın onun sevgisinin üzerine bir başka sevgi yaşamadığını ve onun yerine kimseleri koyamadığını bilmesini istiyorum.

Annesiyle yaşayan şanslı çocuklara şunu demek isterim.( yaşları kaç olursa olsun, onlar anneleri için hala çocuktur) Lütfen anneleriniz yaşarken değerini bilin…şansınızın farkında olun…ne kadar az “keşke”niz olursa o kadar vicdanınız rahat eder.

Sadece çocuklar mı değer bilmeli?...Elbette hayır!.. Annelerde çocuklarının değerini bilip, onların hayat şartlarının giderek zorlaştığının farkına varıp, onlara daha anlayışlı olmaları gerekir…Önemli bir başka nokta da, anne olmak için yıllarca uğraşıp, bir türlü annelik zevkini tadamayan kadınları düşünüp ne kadar şanslı olduklarının farkına varmalarıdır.

Annelikte evlatlık da tanrının bizleri bahşettiği en büyük armağandır lütfen değerini bilelim ve birbirimizi incitmeyelim..

Tekrar buluşuncaya kadar, her şey gönlünüzce olsun.

Özcan Kandemir
o.kandemir@superonline.com

 


ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>