>

KÖŞE YAZILARI | ÖZCAN KANDEMİR

Bir ibret öyküsü

"Fikriye hanım bugün 80 yaşın üzerinde bir İstanbul hanımefendisi." Özcan Kandemir`in yeni yazısı...
 
   
 
 
     

Bir ibret öyküsü

Fikriye hanım bugün 80 yaşın üzerinde bir İstanbul hanımefendisi. Genç kızlığı babasının olanakları nedeniyle konaklarda geçmiş, sonra bir zahire tüccarıyla evlenip yaşamına kaldığı yerden devam etmiş. Bir kızı bir oğlu olmuş. Oğlu evlenip evden ayrıldıktan sonra, kızıyla ve eşiyle birlikte mutlu bir hayat sürmüş. Kızı 65-75 yılları arasında podyumlarda fırtınalar estiren Oya Orhon Oya o zamanların en popüler mankeni, onunla evlenmek için kimler kapılarını çalmamış kı, ama Fikriye hanım, “kimselere layık göremedik, kıyamadık” diye anlatıyor başı önünde, biraz suçluluk duygusunun altında ezilerek.

Kızlarını kimselere layık görmedikleri için Oya evlenmemiş.
Çok az kimseye nasip olan 55 yıllık mutlu bir evlilikten sonra, Fikriye hanım eşini kaybetmiş. Dünyalar başına yıkılmış, ama yapacak bir şey yok! Emir büyük yerden.!...

Aileden ve kocadan kalan tüm mal varlığını iki çocuğu arasında pay etmiş ( ölümünden sonra sorun olmasın diye). Bu arada bir erkek torunu olmuş, “dünyalar benim oldu “ diyor.

Oya’nın içinde belli etmese de evlenmek bir ukde olmalı ki, 50 sinden sonra, karşısına çıkan ve kendisinden 20 yaş küçük bir kişinin güzel sözlerine kanarak annesinden gizlice bu gençle evleniyor. Evlendiği gencin hiçbir şeyi yok. Doğru dürüst işi bile...’manevi babam’ dediği bir adamla oturuyor.
Oya “varsın parası olmasın, benim ki ikimizi de yeter. Yeter ki beni sahiplesin, yalnızlığımı paylaşsın ve beni sevsin yeter” diyerek nikahı basıyor. Ama on gün sonra kafasına tabanca dayayıp, bir katı üzerine yapmasını istiyorlar. Korkup bir katı eşinin üzerine yapıyor. Bu da yetmiyor birkaç senet imzalatıyorlar. Oya bu güzel sözlerin birer masal, sevginin ise bir tuzak olduğunu anlıyor ama, artık çok geç!...bir katı vermiş, senetleri imzalamış oluyor ve canını zor kurtararak kendisini annesinin yanına atıyor. Perişan ve evlendiğine bin pişman.

Fikriye hanım olanları duyunca şoktan şoka giriyor. Hemen avukata koşup durumu anlatıyorlar. Avukat “merak etmeyin, bunun menfaat evliliği olduğu açık seçik ortada, evlilik topu topu on gün sürmüş, tüm malları geri alır boşanmayı da sağlarız şu kadar para verin yeter diyor” hemen paraları verip davaları açıyorlar ve bu arada avukat “karşı tarafın elinde borç senetleri var, bunları tahsile koyarlarsa diğer mallarınıza haciz gelebilir. Bunu önlemek için elinizde bulunan katları güvendiğiniz birisinin üzerine geçici olarak devretmemiz gerek diyor”

Gerisini Fikriye hanımdan dinliyoruz” En yakınımız oğlum, durumu ona anlattım. Tamam tüm katları benim oğlumun üzerine devredin mahkemeler bitince geri alırsınız, başka kime güveneceksiniz” diyor ve Oya’nın üzerinde olan üç kat ve bir dükkanı bu çocuğun üzerine yapıyorlar.

Mahkemeler sürüyor, yeni avukatlar devreye giriyor. Yüzde yüz kazanacağız denilen davaları bir bir kaybediyorlar. Çok güvendikleri torunu üzerine yapılan katların kiralarını da torunu “ben alacağım” diye tutturuyor ve kiraları da almaya başlıyor. Bunların yaşam damarlarını da böylece kesmiş oluyor. Çünkü geçimlerini bu kiralarla sağlıyorlar.

Boşanma gerçekleşiyor ama katlar geri gelmiyor. Fikriye hanım şoktan şoka giriyor. Telefonlar açıyor, yalvarıyor, kızıyor ama hiçbir şey bunların vicdanlarını yumuşatmıyor.
“Ne zaman telefon etsem torunum bana “Avucunu yala , bu katlar benim, yakında oturduğunuz katı da boşaltmak zorunda kalacaksınız. Benim arkamda altı tane Mason avukat var, hiçbir şey yapamazsınız” diyor ( kendisi ve babası da Masonmuş) Fikriye hanım Mason locasına mektuplar yazıp durumu anlatıyor ama hiçbir cevap alamıyor. “Onlar bu durumu bilseler eminim, bu haksızlığa destek veremezler” diyor iki gözü iki çeşme.

Fikriye hanımı dinlerken içim acıyor, elimden bir şey gelmediği için üzülüyorum. Ömründe senet, sepet, icra, mahkeme nedir bilmeyen bu iki aciz kadının başına gelenler ve hiçbir yerden destek görmemeleri beni üzüyor.
Şimdi tek umutları yargıtayda , Fikriye hanımın beli her gördüğümde biraz daha eğilmiş oluyor, gözleri artık ağlamaktan kör olmuş. Gene de umudunu yitirmemeye çalışıyor ve “Bu ne hırs anlamıyorum, Oya’nın zaten çoluğu çocuğu yok! Ölünce tüm varlığı yiğeninin. Ben ölürsem kızıma onlar sahip çıkar diyordum, ben yaşarken bunları yaptılar ölürsem onu sokağa atarlar. Ama adalete inanıyorum. yargıtayda inşallah dosyayı vicdanlı bir hakim okur da bizim durumumuzu anlar ve bunlara mani olur” diyor. Ve üzerine basa basa “Kocam kimseye güvenme, malına sahip çık,” diyip duruyordu. O zaman ona kızardım”Çocuklarımıza da güvenmezsek kime güveneceğiz “ derdim ne kadar haklıymış, siz siz olun hayattayken kimseye bir şeyinizi vermeyin. Malımla rezil oldum. O kadar katların sahibiydim şimdi başımı sokacak bir evim bile yok. Doğurduğum çocuğumu bile ne yazık ki tanıyamamışım” diyor.

Fikriye hanım, bütün gün camın önünde oturup bildiği tüm duaları okuyor hakkın yerini bulması için. Artık nakitleri kalmamış, ellerinde olan mücevher ve gümüşleri satıp avukatlara vermişler. Bu arada bir avukat da onlara parça parça 120 ytl tutarında senet imzalatmış avukatlık ücreti olarak. ( böyle bir uygulama var mı bilmiyorum. Ya davayı kaybederlerse bu senetleri gene de ödemek zorunda mı kalacaklar ? Nasıl ve neyle ödeyecekler ? )

Bu olay hepimize ibret olmalı. Tanrı kimseye böyle bir şey yaşatmasın. İnşallah yargıtaydan dava lehlerine döner, ben de bu öykünün mutlu sonunu sizlerle paylaşırım.

Özcan Kandemir
o.kandemir@supenonline.com

 


ÖZCAN KANDEMİR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>