>

KÖŞE YAZILARI | REHA MUHTAR

Bir doğum günü mucizesi...

"Paris çocukluk hayallerimin ve gençlik bohemimin şehriydi ve ben hayatımın önemli virajlarını hep Paris’te yaşamıştım..." Reha Muhtar`ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     

Bir doğum günü mucizesi...

Milenyumun başladığı 2000 yılının Temmuz’uydu... Türkiye’den uzaklarda bir yerde yılın yorgunluğunu çıkartmaya çalışıyordum...

41 yaşına basacaktım ve mesleğimin zirvesindeydim...

Özel hayatım ise fırtınalarla doluydu...

Kötü bir yıl geçirmiş ve beklemediğim üzücü olaylarla karşılaşmıştım...

O sıcak yaz günlerinde bir deniz kenarı şehrinde, hayal kırıklıklarımın prensesiyle nekahat dönemini geçiriyordum...

Sevgiliye duyduğum sevgi ağır hayal kırıklıklarıyla yıkılmış, yeni bir hayata başlamanın sancıları vücudumu sarmış, geçmişin hesabını kapayamadığım için geleceğin kapılarını tam açamadığım günlerden bir gün karar verdim;

Bulunduğum şehri terkedecek o yaz sıcağında doğum günüm için tek başıma Paris’e uçacaktım...


***

Paris çocukluk hayallerimin ve gençlik bohemimin şehriydi ve ben hayatımın önemli virajlarını hep Paris’te yaşamıştım...

Ne ki gide gele benim için İstanbul ya da Atina kadar tanıdık hale gelen şehre bir yaz günü temmuz sıcağında gitmenin pek akıl kârı olmadığını biliyordum...

Temmuz’un Ağustos’a ataçlanmayı bekleyen sıcak günlerinde Paris’te hiçbir şey olmazdı...

Yollar bomboş, dükkanlar kapalı, kafeler tenha olurdu...

Şehrin tek etkinliği çekik gözlü Japonlar’ın yavyavlayarak her gördükleri karşısında huşu içinde olduklarını göstermek istercesine sürekli sırıtarak, Paris’te gördükleri bütün heykel, fıskiye ve meydanların önünde fotoğraf çektirmeleriydi...

Japonlar bir Tokyo gecesinde gayet egzantrik olabilirlerdi, yaşamıştım ve biliyordum ancak Paris’in temmuz sıcağında yavyavlayarak sırıtmaları hiç çekilmezdi...

Ne işim vardı benim Paris’te bir başıma ve 41. yaş günümde?..


***

Kalbime söz geçiremezdim, işim vardı çünkü Paris benim kişisel tarihimin önemli kilometre taşlarının hep tanığı olmuştu ve 41 kere maşallah özdeyişini hatırlatan 41. yaşgünümde de Paris’te olacaktım, balkonundan Eiffel’i gören otel odamda Paris güneşinin altında sabah kahvaltısı yapacaktım...

Eiffel’i seyrederek ve özel hayatımın dalgalarında hayal kırıklıklarıyla dolmuş içimin hüznünün gideceğini düşünerek...

Gidiş dönüş sadece iki gün kaldım Paris’te...

21’inde gittim, 22’sinde döndüm Temmuz’un...

O gün yaşamakta olduğum her şey için Tanrı’ya şükrettim..

Kırılmış kalbin ötesinde her şeyim vardı hayatta, yalnızdım ama mutluydum...

Yalnızlığım Al Pacino’nun “Kadın Kokusu” filmindeki repliği gibiydi;

“I am alone... But I don’t feel lonely...”

“Yalnızım, ama yalnızlık hissetmiyorum...”

O doğum gününde Paris’in lüks bir otelinde, aşkta kırılmış kalbinin ötesinde sağladığı her şey için Tanrı’ya şükreden ve Al Pacino’nun “Kadın Kokusu” filmini gözünün önünden geçiren adam, nereden bilsindi ki, maddi olanakların doruğunda olduğu o anda çok uzaklarda bir çocuk dünyaya gelmektedir...

Kendisinin 41. yaşını kutladığı o Paris gününde...


***

Kader o gün mü karar verdi, yoksa daha sonra mı bilinmez, 41. yaşgünümde doğan o çocuk, 10 ay sonra karşıma çıkıverdi...

Hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemediğim bir şekilde...

O zamanlar sevdiğim kadının “evlat edindiği çocuktu” o çocuk...

Ve ilginçlikler sanki Tanrı ders veriyormuşcasına peşpeşe sıralanıyordu:

Nilüfer, o günlerde yeni bir albüm çıkarmış ve canlı yayına konuk olmak istiyordu...

Benim canlı yayınlarımın ise olmazsa olmaz kuralları vardı...

O günlerde Nilüfer Ayşe Nazlı’yı evlat edinmişti...

Programa konuk gelecekse, önceden evde kızıyla özel görüntülenmesi gerekiyordu...

Nilüfer bu isteği kabul etmedi, ben direttim o yine kabul etmedi...

Anlaşmak için buluşup konuşalım dedik...

Buluşup konuşurken aşık olduk ama yine anlaşamadık...

Sonunda ben Nilüfer’i yalnız başına canlı yayına almadım, o da canlı yayına çıkmak için kızının görüntülerini vermeyi kabul etmedi...

Kimse onurundan ve gururundan taviz vermedi, sonunda canlı yayın gerçekleşmedi...


***

Ama başka bir şey oldu...

Üzerine önce tartışma sonra da aşk yaşanan o çocuk 6 ay sonra bana baba demeye başladı...

Hayatıma Ayşe Nazlı girdi...

Paris’te bir temmuz günü, 41. yaşgünümde her şeyi verdiği için şükrettiğim Tanrı’nın o gün doğan yeni hediyesiydi bana verdiği...

Sezen, “çok ilginç bir kaderi var bu çocuğun” demişti...

Dün ve bugün ikimizin doğum günleri...

Tanrı kendisine şükretmesini bilene, yeni hediyeler göndermekte ne kadar cömert...

Milenyumun başladığı Paris 21 Temmuz’unun üzerinden 7 yıl geçti...

Artık hayatımda bir de Ayşe Nazlı var...

Hoş geldin Ayşe Nazlı...

Yaşamak sırası sende...

Reha Muhtar
rmuhtar@gazetevatan.com
 


REHA MUHTAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>