>

KÖŞE YAZILARI | TÜRKMEN İŞCAN

Hatıralar Geçidinden Kurtulma Eylemi

Telaşla mutfağa koştum. Çekmeceleri hızla açıp kapamaya başladım. “Nerede bu çöp poşetleri?” (Türkmen İşcan)
 
   
 
 
     

Telaşla mutfağa koştum. Çekmeceleri hızla açıp kapamaya başladım. “Nerede bu çöp poşetleri?” diye kendi kendime söylenirken, her defasında annem tarafından yeri değişen poşetleri buldum. Titreyen ellerimle verdiğim mücadeleyi kazandıktan sonra, tekrar odama yollandım. Bu seferki hedefim; dolabım ve kütüphanemdi.

Çekmecede ilk elime geçen şey olan sarı kazağı büyük bir hışımla çöp poşetinin dibine yolladım. Sarı kazağı, siyah body ve yeşil süveter izledi. Hepsini onunla beraberken giyinmiştim. Hepsine teni değmişti. Kaç kere yıkanırsa yıkansın çıkmayan parfümü ve teninin kokusu sinmişti, her yerlerine… Ya şu geniş paça pantolon? Evet, onu bana O almıştı. Tabii ki hemen poşeti boyladı.

Askılara takıldı gözlerim. Sırf o beğensin diye aldığım ışıl ışıl parlayan pembe cekete ilişti gözlerim. “Aman Allahım” diye mırıldandım. O kadar çok mu uzaklaşmıştım kendimden? Sırf O’nun yanındakini tek kalıba sokan, göz zevki için mi giyinmiştim, bu ceketi? Kendime ve O’na olan nefretim artarken ceketi sökercesine askısından çıkardım. Avuçlarımın arasında bir topa çevirip, poşete yolladım. O’nun aldığı, O’nunlayken giydiğim veya sırf O beğensin diye aldığım her şeyi poşete doldurdum. Şimdiki hedefim kitaplığım ve DVD koleksiyonumdu.

Murathan Mungan, Pablo Neruda, Nazım Hikmet, Can Yücel, Edip Cansever… Ve dahası… O’nunla okuduğum ve O’na ithaf ettiğim şiirler. Hepsi burada, bu raflarda… Kitaplarımı atmaya elim gitmiyor ama O’ndan kurtulmalıyım. En acı veren “hatıralar geçidinden kurtulma eylemi” burada gerçekleşecek gibi. Kitaplar tek tek poşetin kalabalığına karışıyor. Ta ki yalnızca ders kitaplarım ve ilk gençlik dönemimde aldığım kitaplar kalıncaya dek.

DVD’lerin durduğu raflarla işim daha kolay. O’nun bayıla bayıla izlediği anime ve politik filmleri büyük zevkle dolduruyorum poşete. Yine de her birini izlerkenki hallerimiz gözlerimin önünden akıp giderken, içim acıyor. Neyse DVD koleksiyonumda O’nun fazla etkisi olmadı. Onlar hala benim diyip, için için hem gülüyor hem de ağlıyorum.

O kadar farklıydık ki birbirimizden. Bunca zaman gözüme batmayan detayları şimdi daha iyi görüyorum. O’nun anlamsız bulduğu atlıkarınca koleksiyonum, benim anlamsız bulduğum O’nun poster koleksiyonu… Oyuncaklarla oynayan iki çocuk gibiydik. Oyuncaklar yerine birbirimizle oynayıp, birer legoymuş gibi davranmaya başlayınca parçalandık. Yok olduk.

Benim odamda kalan birkaç parça posteri ve ıvır zıvırı poşeti boyladı bile… Şimdi sırada duvardaki çerçeveler var. Bu fotoğrafı Bodrum Kalesi’nde çektirmiştik. Ne güzel bakıyoruz birbirimize… Tabii ki hemen çöpe! Sonraki hedefim arkadaş gruplarıyla çektirilen fotoğraflar hem yırtıyorum hem de poşete yolluyorum. Poşet iyice doldu. İkinci bir poşet almaya giderek, bu rituelden uzaklaşmak istemiyorum. İşe devam!

Fotoğraf albümlerindeki fotoğrafları sökercesine yerinden çıkarıyorum. Hepsini parça pincik hale getiriyorum. Aynı okullarda okumanın sonucu olarak neredeyse tüm geçmişimde var. Aynı erkek lisesi, aynı üniversitesinin farklı bölümleri… Farklı dallarda eğitim görerek, farklı iş kollarında çalışsak bile; hep aynı arkadaş grubu… Sonu, dibi, bucağı olmayan bir lanet gibi… “Sonunda senden kurtuldum.” diye mırıldanıyorum. “Artık aramızdaki paylaşımlar bir çöplükten başka bir şey değil, Kıvanç…”

Akşam çöpünü toplamaya gelen Hüsnü Abi’nin el atmasıyla Kıvanç’la ilgili her şey çöpe gidiyor. Ve sonunda ucu bucağı olmayan; maço ve şoven evrende kendimle baş başa kalıyorum. Bu yalnızlığın sadece bedensel olmadığını bilerek…


TÜRKMEN İŞCAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>