>

KÜLTÜR-SANAT

Bizi Bize Anlatan Usta: Kemal Sunal

Kemal Sunal’ı vefatının 14. yılında rahmetle ve özlemle anıyoruz.
 
   
 
 
     

Onun anısına hazırladığımız bu dosyada; usta sanatçının hayat hikayesini, kariyerinin dönüm noktalarını, Şaban’lı ve Şaban’sız filmlerini inceledik. Ve ortaya, sinemamızın yakın tarihinin adeta bir özeti çıktı.

Kemal Sunal aramızdan ayrılalı tam 14 yıl oldu... Bu zaman zarfında birçok komedyen geldi geçti beyazperdeden... Çok azı iz bıraktı sinema adına... Sunal ise komedide kalıcılığın ismi oldu adeta. Kemal Sunal filmleri yıllara meydan okurcasına yine her akşam birkaç kanalda birden gösteriliyor ve yine seyirciyi kahkahaya boğmaya devam ediyor. Çocukların aynı masalı defalarca dinlemesi gibi, Türk halkı da Sunal’ın filmlerini aynı heyecan ile defalarca izliyor; neredeyse ezbere bildiği esprilere hiç bıkmadan tekrar gülüyor.

İletişim bilimci ve sosyolog Prof. Dr. Ünsal Oskay’a göre Kemal Sunal, Nasrettin Hoca çizgisini takip eden bir sanatçıydı. “Onun anlattığı tipler bizlerdik. Halkın sorunlarını, sıkıntılarını yansıttı. Kimseyi kırmadan, üzmeden, düzeni kızdırmadan eleştirdi. Gerçekçiydi, Türkiye’nin sorunlarının hemen değişmeyeceğini biliyordu. Buradan yola çıkarak ezilen, horlanan tipleri mizah dolu biçimde yansıtmada büyük başarı kazandı.”

“İKTİDARLARIN AYAKTA KALMA SEBEBİ BENİM”

Kemal Sunal, kendi komedisinin halk tarafından can-ı gönülden benimsenmesini, televizyonlarda defalarca izlenmesini sosyo-ekonomik ve siyasi nedenlere dayandırır: “Kemal Sunal filmlerinin yüzüncü kez seyredilmesinin tek nedeni, halkın gülmek istemesidir. Ekonomik baskı altında zor günler geçiren vatandaş, evine geldiği zaman dışarıda yaşadıklarını unutmak istiyor. İktidarlar bugün ayakta kalabiliyorlarsa Kemal Sunal sayesinde oluyor. İnsanlar benim filmlerimi gördüğü zaman dertlerini unutup, neşeleniyorlar. Dolayısıyla ben insanların stres ilacıyım.”

VEFA LİSESİ’NİN KOÇERO KEMAL’İ

Ali Kemal Sunal, 11 Kasım 1944'te Eminönü’nün Küçükpazar semtinde dünyaya gelir. Malatya kökenli bir ailenin ilk çocuğudur. Baba Mustafa ve anne Saime’nin, Ali Kemal’den sonra iki oğlu daha olur: Cemil ve Cengiz... Ailesi maddi sıkıntılar içinde olsa da güzel bir mahalle atmosferinde büyür Ali Kemal. Mimar Sinan İlkokulu’nda okur. Ortaokul ve lise eğitimine Vefa Lisesi'nde devam eder. Yaz tatillerinde okul harçlığını kazanmak için çalışır; elektrikçi çıraklığı yapar.

Vefa Lisesi, onun için hem ikinci bir yuva hem de yeteneğini keşfetmesini sağlayan bir pusula görevi görür. Okuldaki lakabı olan Koçero'yu, o dönemde hayli popüler olan ve fakir dostu olduğu söylenen eşkıyadan alır. Arkadaşları, Koçero'ya benzediği için o ismi takmışlardır. İlerleyen yıllarda “Salako” ve “Davaro”da bu karakterin mizahi versiyonları hayat bulacaktır.

Vefa Lisesi, Kemal Sunal için 'gerçek Hababam Sınıfı' olur. Arkadaşlarının lakapları filmden fırlamış gibidir: Deve Süha, Fişek Uğur, Korsan Cevat, Kavanoz Erdal, Gogo Cavit, Şişman Adnan... Vefa’yı tam 11 senede bitirir. Bunun nedeni tembellik falan değil, çok iyi anlaştığı arkadaş grubuna bağlılık ve beraberce yapılan haylazlıkların dayanılmaz cazibesidir.
Vefa Lisesi de Sunal’ı asla unutmayacak; 2005'ten itibaren onun anısına Kemal Sunal Kültür Sanat Ödülleri vermeye başlayacaktır.

OYUNCULUK YETENEĞİNİ ÖĞRETMENİ KEŞFETTİ

Okul hayatı tüm haylazlıkları ile devam ederken Sunal, oyunculuğa bu yıllarda ısınmaya başlar. Felsefe öğretmeni Belkıs Balkır, onun yeteneğini keşfeder ve oyunculuk konusunda öğrencisini cesaretlendirir. Belkıs Öğretmen, Sunal'ın okul oyunlarında rol almasıyla yetinmez, onu Müşfik Kenter’e yani Kenter Tiyatrosu’na götürür. İlk oyunu, birkaç farklı tipi canlandırdığı Fadik Kız adlı piyes olur. Sahnedeki ışığı, küçük rollerde bile hemen fark edilmekte; sempatisi, gülüşü, farklı yüz ifadesi ile seyirciyi hemencecik avucunun içine almaktadır. Kenter Tiyatrosu’nu Ulvi Uraz Tiyatrosu ve Ayfer Feray Tiyatrosu takip eder. İspinozlar, Bekçi Murtaza gibi oyunlarda dönemin usta oyuncularıyla aynı sahneyi paylaşmakta, bir yandan da farkında olmadan sinemaya geçişinin temellerini atmaktadır. Sinemaya başlayıncaya kadar devam edeceği tiyatro ocağı, Zeki Alaysa ve Metin Akpınar’lı Devekuşu Kabare olur.

SİNEMA SERÜVENİ BAŞLIYOR

Sene 1971... Ertem Eğilmez, “Tatlı Dillim” filmi için oyuncu aramaktadır. Başrolde Filiz Akın ve Tarık Akan yer alacaktır. Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın rolleri de belli olmuştur. Tarık Akan, besketbolcuyu oynayacağı için onun takım arkadaşı olarak uzun boylu oyuncular aramaktadır Ertem Eğilmez. Zeki Alasya’nın tavsiyesi üzerine Kemal Sunal’ı izlemek için Devekuşu Kabare’ye gelir. Yanında Münir Özkul ve Halit Akçatepe de vardır. Eğilmez, bu uzun boylu ve komik simalı genci “Tatlı Dillim”in kadrosuna alır. Bir sahnenin çekimi sırasında herkese diyalogları dağıtan yönetmen, Sunal’a ‘sen sadece gül’ der... Eğilmez’in bu tavsiyesi, filmin en komik sahnesini yaratmakla kalmayacak, Sunal’ın beyazperdedeki personasını da oluşturacaktır.

ARZU FİLM EFSANESİ

“Tatlı Dillim”den sonra Kemal Sunal, Arzu Film ailesinin daimi üyesi haline gelir. Dokunaklı bir abi-kardeş hikayesi olan “Canım Kardeşim”de küçük bir rolü vardır ama o yine gülüşünü konuşturur. Sonrasında “Oh Olsun”, “Köyden İndim Şehre”, “Salak Milyoner” ve “Mavi Boncuk”ta Münir Özkul’lu, Zeki Alasya’lı, Metin Akpınar’lı, Adile Naşit’li, Halit Akçatepe’li o efsane kadronun içinde yer alır. Artık boynuz kulağı geçmiş, Sunal tecrübeli meslektaşlarının yanında gerçek bir komedi starı olmuştur.

HABABAM SINIFI GELİYOR


Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı adlı eseri 1960’larda Atıf Yılmaz’ın önayak olmasıyla önce Aslı Film, sonrasında da Saner Film tarafından senaryolaştırılır. Ancak her iki şirketin senaryosu sansüre takılır. 1974’te Ertem Eğilmez eserin film haklarını satın alır. “Oh Olsun”, “Köyden İndim Şehre”, “Salak Milyoner” ve “Mavi Boncuk”taki kadroyla yola devam edecektir. Ancak Zeki Alasya ve Metin Akpınar ile yönetmen arasında anlaşmazlık nedeniyle ikili, kadrodan ayrılır. Damat Ferit’li, Güdük Necmi’li, Kel Mahmut’lu, Hafize Ana’lı ve İnek Şaban’lı “Hababam Sınıfı” 23 günde çekilir. Seyircinin ilgisi o kadar yoğundur ki “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı”, “''Hababam Sınıfı Uyanıyor” ve “''Hababam Sınıfı Tatilde” ile devam eder, 6 Edebiyat A sınıfının maceraları...

ÖNCE ŞABAN’LI SONRA ŞABAN’SIZ FİLMLER

Kemal Sunal’ın “Hababam Sınıfı”nda canlandırdığı İnek Şaban, hem Türk sinema tarihinin en komik karakterlerinden biri olur hem de sanatçının kariyerini şekillendiren bir marka haline gelir. Şaban’ın alameti farikalarından biri de gülüşü, bakışı kadar ‘eşşoğlueşşek’ demesidir. Küfürlü, argo konuşmalar yüzünden çoğu kez filmleri sansüre takılır ama halkın gönlündeki tahttan kimse indiremez onu. Neredeyse 10 sene boyunca sadece canlandırdığı kahramanlar değil, rol aldığı filmler de çoğunlukla Şaban ismini taşır. Bazen tuhaf durumlar da ortaya çıkar. Örneğin “Atla Gel Şaban” filminde Sunal’ın canlanladırdığı karakterin adı Niyazi olmasına rağmen filmin adında Şaban geçmektedir. Yine “Gerzek Şaban”da Sunal’ın canlandırdığı iki farklı karakterin de adı Şaban değildir. Şaban’lı filmler furyası, 1985’te Kartal Tibet yönetiminde arka arkaya çektiği “Şaban Pabucu Yarım”, “Şen Dul Şaban” ve “Gurbetçi Şaban” ile sona erer. Bu tarihten sonra sanatçının kariyeri olgunluk dönemine girecek, o zamana kadar salt komediyle ifade ettiği eleştirilerini, dram yönü ağırlıklı yapımlara kaydıracak; belli bir karakterin boyunduruğundan çıkarak birbirinden farklı kahramanların hüzünlü ruh hallerine bürünecektir. Yıllarca Şaban kimliğiyle seyirciyi güldüren Sunal, olgunluk döneminde rol aldığı yapımlarda kendi personasına meydan okur ve kariyerinin en dokunaklı filmlerine imza atar.

GÜLMEZ AMA GÜLDÜRÜR

Bir bakışıyla, gülüşüyle milyonları kahkahaya boğan ünlü sanatçı, çeşitli mecralarda verdiği röportajlarda kendini ‘soğuk bir adam’ olarak tanımlar. “Kendime çok nadir gülerim. Özel hayatında çok az konuşan, çok soğuk bir adamım” der ve ekler: “Duygulu ve hassas bir insanımdır. Başkalarının üzerinde bile durmayacağı olaylar, beni çok etkileyebilir. Bir çocuğun ağlamasına ya da bir kedinin açlığına, kısaca tüm canlıların çaresizliğine, umutsuzluğuna onlardan fazla üzülürüm. Doğal olan da bu... İnsanları güldürmek için, acılarına da ağlayabilmek gerek.” Ailesine çok bağlı bir insandır aynı zamanda. 70’lerin başında Ankara’da tanıştığı Gül Hanım ile Nisan 1975’te evlenir. 1977’de oğlu Ali doğar, 1984’te de kızı Ezo... Hayatı boyunca kendini ve ailesini magazinden uzak tutar.

GEÇ GELEN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLİĞİ

Vefa Lisesi’ni 1966’da bitiren Sunal, ardından Marmara Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu’na kaydolur. 2 yıl üniversiteye devam etse de tiyatro oyunları nedeniyle imtihanlara giremediği için okuldan kaydı silinir. Ama okuma aşkını hiç yitirmez.1992 yılında çıkan öğrenci affından yararlanarak Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölümü’ne 2. sınıftan devam eder. Derslerini düzenli olarak takip eder; Ünal Küpeli’nin bürosunda ya da Rumeli Hisarüstü’ndeki çay bahçesinde finallere çalışır. 1995’te mezun olur ve diplomasını Vefa Lisesi’nden arkadaşı Uğur Dündar’ın elinden alır. Üniversiteyi bitirdiğinde 51 yaşındadır ama öğrenim hayatına devam etmeye kararlıdır. Aynı yıl yüksek lisansa başlar.

KENDİSİNİ TEZ YAPAN KOMEDYEN

Yıllarca ‘sosyologların araştırması lazım’ demiştir ama komedisini ve toplumsal etkilerini inceleme görevi yine kendisine düşer. Zira Kemal Sunal’ın yüksek lisans tez konusu, ‘TV’de ve Sinema’da Kemal Sunal Güldürüsü’dür. Tezini şu cümlelerle özetler: “Doç. Dr. Şükran Esen danışmanlığında hazırladığım bu yüksek lisans tezinde, sinemaya verdiğim 25 yılın satırbaşlarıyla bir özeti, sinemanın dünü ve bugünü ile ilgili görüşler yer almıştır. Kemal Sunal olarak kendi fikirlerimi değil, Kemal Sunal hakkında yazılanları araştırıp gün ışığına çıkarmayı, aynı zamanda bu dönemdeki Türk sinemasını genel olarak irdelemeyi hedefledim. Çeyrek asırlık fiili hizmetten sonra Türk sinemasına bundan sonra yapacağım yeni filmlerle ve akademik çalışmalarla destek vermek dileğindeyim.”

VE BEKLENMEDİK VEDA…

Kariyerinde 80’den fazla filmde rol alan Kemal Sunal, 90’lar boyunca sinemadan uzak kalır. O dönemde Saygılar Bizden, Şaban Askerde, Bay Kamber ve Şaban ile Şirin adlı televizyon dizilerinde seyircisiyle buluşur. 1998’de 35. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Fatma Girik ve Memduh Ün ile birlikte Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne layık görülür. 1999’da Sinan Çetin imzalı “Propaganda” ile beyazperdeye geri döner. Sinema seyircisi onu özlemiştir, o da setleri... Hemen ertesi sene yeni filminin hazırlıklarına başlar. Bu sefer Ali Özgentürk’ün yöneteceği “Balalayka”da rol alacaktır. 3 Temmuz 2000’de çekimlere katılmak üzere saat 07.05’te Türk Hava Yolları’na ait uçakla Trabzon’a gitmek için Atatürk Havalimanı’na gelir. Ancak uçağa alındığı sırada kalp krizi geçirir. Tüm müdahalelere rağmen kurtarılamaz. Vefat ettiğinde henüz 56 yaşındadır.

Sunal’ın vefatından sonra onun rolünü Uğur Yücel devralır ve çekimler tamamlanır.
 

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın

DİĞER HABERLER

cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>