>

DİĞER HABERLER

Yarın doğumgünüm...

"Doğumgünüm yaklaşınca güneşin etkisine giren gezegen gibi bu tarihin etkisine giriyorum." Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Yarın doğumgünüm...

Doğumgünüm yaklaşınca güneşin etkisine giren gezegen gibi bu tarihin etkisine giriyorum. Sorgulamalar başlıyor; “Kaç yaşına girdin, istediğin şeylerin ne kadarını yaptın, kendini nasıl hissediyorsun?”
Liste uzayıp gidiyor.
Bir bakıyorum 30’lu yaşlara gelmişim.
İnanın, çok hızlı oldu bu.
Arkamı dönsem çocukluğum sanki... 20’li yaşlarım hiç ortada yok. Nerdeydim? Ne yaptım?

Birincisi bu yaşımda ayaklarım daha çok yere basıyor, bunu hissediyorum.
Çocukken yaşamım sanki bir pamuk ipliğine bağlıydı. Sıkıldığım, üzüldüğüm zamanlar hemen ölmek isterdim. İntihar etmek çok kolay gelirdi.
Mesela vücudumu çok kolay kesip biçerdim.
Hatta elimde çıkan bir et benini ilkokulda, sınıfın ortasında kör bir makasla kıt diye kestiğimde ve elimden oluk oluk kan boşaldığında ilkokul öğretmenim az kalsın bayılıyordu. Annemi çağırıp, oramı buramı bu kadar kolay kesmemem gerektiği konusunda uyardı.
Ortaokulda biyoloji dersinde vücudumun içinde neler olduğunu öğrendiğimde, bu huyumdan vazgeçtim. Damarların, organların, kasların varlığını öğrenmiştim ve bu hiç hoşuma gitmedi. Sanki onlar başkasıydı da onlara zarar vermemeliydim.
Yine de hayatıma son verme hakkımı saklı tuttum.

Çocukluğumla ilgili komik bir anektot daha anlatayım.
Eminim siz de aynı şeyi hissetmişsinizdir.
“Tanrım, dünyaya neden geldim” sorusunun cevabının çok anlamlı bir şey olması gerekiyordu ya, bu yüzden gönderilen son peygamber olduğumu düşünürdüm.
Görevim insanları kurtarmak olmalıydı.
Adımın anlamının peygamber olması boşuna değildir diye düşünüyordum.

Sorulamalardan bu sonuç çıkıyor olsa da gönlümde yatan aslan başkaydı.
Bücür boyuma ulaşmak için insanlar eğilip “Büyüyünce ne olacaksın bakalım” diye sorduklarında aslında içten içe tek bir cevabım vardı.
O cevap hiç değişmedi, hiç başka bir şeye dönüşmedi fakat olamama ihtimaline karşılık hep “henüz karar vermedim” cevabını verirdim.
Oysa bütün hayalim yazar olmaktı.

Bu yüzden yüzlerce kez kendimi günlük tutmaya, yazı yazmaya zorladım. Düzenli yazmaya başlamam ise (sevgili editörümün öldüğü yıl olan) 1986’yı buldu.
Bir akşam annem mutfakta yemek hazırlarken utancımı yenip yazar olmak için ne yapmam gerektiğini sordum.
“Çok okumalısın” dedi. “Okurken de beğendiğin bölümlerin altını çiz, daha sonra ihtiyacın olabilir. Bir de...” diye ekledi. “Kendini çok büyük bir yazar olarak düşünme, sıradan biri de olabilirsin.”
Çok kırılmıştım. “Bu da ne demek anne, sence iyi bir yazar olamaz mıyım?”diye sordum.
“Hayır dedi, tabii ki olabilirsin ama bu mutlaka olacak demek değildir. Kendini aksi için de hazırlamalısın.”
Bu konuşma geçtiğinde 8-9 yaşlarındaydım.
Buna rağmen kararlarımda hiç teklemedim, başarılı bir öğrenci olduğum halde, lisede herkes Fen bölümünü seçmemi söylediği halde ben Edebiyat’ı seçtim. Üniversite sınavında da tercih listemi “hangi bölümü seçersem daha iyi yazmama yardımcı olur” şiarına göre yaptım ve gazetecilik en uygun bölüm gibi göründü gözüme... kendimi dinledim ve istediğim bölümü kazandım.

Yarın: Hayallerim gerçekleşiyor mu?

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>